Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
İsrali'le gerginlik yok işbirliği var
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
11-04-2013 16:44 - 2217 Okunma

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Türkiye’ye yaptığı ikinci ziyaret tamamlanır tamamlanmaz basında, üçüncü ziyareti hakkında konuşulmaya başlandı. Kerry’nin, 20 Nisan günü, sözde “Suriye’nin Dostları” toplantısına katılmak için Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor.

Bu ziyaretten ve genel olarak planlanan görüşmelerden neler beklenebilir? Türkiye eski başbakan yardımcısı ve maliye bakanı Prof. Dr. Abdüllatif Şener, Rus radosuna önemli açıklamalarda bulundu.

Amur Gadjiev: Evet sayın Abdüllatif Bey, hafta sonunda Türkiye’yi ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry ziyaret etmiş. Ve Türkiye ziyareti sırasında değerlendirilen en önemli konular arasında üç konunun yer aldığını görüyoruz. Birincisi, Filistin-İsrail çatışmasında Türkiye’nin arabuluculuk rolü. İkincisi – Suriye krizi. Ve üçüncüsü de – Türkiye-İsrail yakınlaşması. Uzmanlar bu üç konuyu değerlendirirken, görüşme sırasında ve sonrasında kullanılan ifadelerin Türkiye’nin imajı üzerinde pek olumlu bir etki yaratmadığını söylüyor. Mesela, birinci konuya, yani Ortadoğu barış sürecinde Türkiye’nin rolüne gelince uzmanlar, her ne kadar John Kerry Türkiye’nin arabulucu olması gerektiğini söylediyse de taraflar buna şiddetle karşı çıktığına işaret ediyor. Gerçekten de hem İsrail’in bakanlarının hem de Filstin Dış İşleri Bakanı’nın Türkiye’nin arabuluculuk perspektiflerine karşı çıktığını görüyoruz. Size göre John Kerry’nin Türkiye ziyaretinden sonra meydana gelen bu tür gelişmeleri nasıl yormlamak gerekiyor?

Abdüllatif Şener: Öncelikle ABD Dış İşleri Bakanı’nın bir ayda iki kez Türkiye’yi ziyaret etmiş olması ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin çok özel olduğunu gösterir. Yani Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı politikalar açısından önemli bir ülkedir. Daha doğrusu, Türkiye Ortadoğu politikalarını ABD’nin taleplerine ve beklentilerine göre yönlendirmektedir. Bu öteden beri ilişkilerin seyrine baktığımızda açıkça anlaşılacak bir durumdur. Bu son ziyaret de bunu ifade ediyor. Önceki Amerika-Türkiye trafiğini dikkate aldığımızda gerçekten de Türkiye ile ABD arasında Tayip Erdoğan’ın Başbakan olduktan sonra çok yoğun bir diplomatik trafiğinin olduğunu, yakınlığın olduğunu görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları içerisinde hiçbir Başbakan’ın ABD ziyaretlerinin sayısı, Tayip Erdoğan’ın yapmış olduğu ziyaretler sayısının yarısı kadar bile değildir. Bu, ilk belirlenmesi gereken bir husustur.

İkincisi, Ortadoğu’daki ABD politikalarının muhtemel gelişme açısından Türkiye’ye bazı görevler verilmiş görünmektedir, daha doğrusu, Başbakan Tayip Erdoğan’a bazı roller biçilmiş görünmektedir. Bunlardan bir tanesi, Filistin ile İsrail arasındaki ilişkilerde arabuluculuk rolüdür. Ama bu görevden İsrail tarafı da Filistin tarafı da pek memnun kalmışa benzemiyor. Her iki taraftan yapılan açıklamalarda da Türkiye’nin böyle bir aracılığına ihtiyaç duymadıklarını ifade etmişlerdir. Bana göre bu, en azından Filistin cephesinde de Başbakan Erdoğan’ın politikalarına karşı bir kararsızlığın olduğunu, bir güvensizliğin olduğunu göstermektedir.

İkinci mesele Suriye meselesidir. Suriye meselesinde Türkiye, bildiğiniz gibi, yerini sürekli belli etmiştir. Ama Suriye meselesi dediğimiz Suriye’nin meselesi olmaktan öte bölgenin sorunu haline gelmiştir. Ve Suriye’de bugün kan gövdeyi götürmektedir, siviller hayatını kaybetmektedir, ekonomi tahrip olmaktadır, tarih tahrip olmaktadır. Ve bu tahribatın ortaya çıkmasının sebebi, Suriye’de bir direnişin ortaya çıkışı değildir. Suriye’yi bu noktaya getiren uluslararası organizasyonların dışarıdan Suriye’ye sokmuş olduğu militanlardır. Ve bu militanların rastgele Suriye’de yapmış oldukları terörist eylemlerdir. Bakın, Şam’da yine bombalar patladı. Bu açıkça şunu göstermektedir ki, Suriye’deki muhalefet denilen muhalefet, ağırlığı ve güç itibariyle yabancı bir muhalefettir, Suriyeli bir muhalefet değildir. Ve bunlar sürekli terörist eylemler yapmaktadırlar, camileri bombalamaktadırlar, türbeleri bombalamaktadırlar, pazar yerlerini, okulları bombalamaktadırlar ve şehirlerin kalabalık bölgelerine jenosit yöntemlerle yerleştirdikleri bombaları patlatmak suretiyle insanların hayatını sona erdirmektedirler. Bu niteliği itibariyle Suriye’de muhalefeti destekleyen herkes aslında teröristlerin yanında demektir. Bir ülkede sivillerin ölmesini destekler bir tavır sergilemektedir. Maalesef, özellikle Avrupa ülkeleri, son zamanlarda biraz daha durgun bir politika izlemekle birlikte Amerika’nın izlemiş olduğu politika ve Batı bu politikayı izlediği için de onların yanında saf tutan Türkiye’nin Suriye’deki olaylardaki tutumu, davranışı bir komşu ülkede çok büyük can, mal ve tarih hasarının meydana gelmesine sebep olmaktadır. Bu baştan sonuna kadar yanlış bir politikadır. Ve bana göre, bir yanlış politikada ittifak ve işbirliği görüşmelerinin böyle peş peşe ve üst üste yapılması, bir insanlık dramıdır, bir insanlık ayıbıdır.

Üçüncüsü, İsrail ile ilişkiler açısından, evet ABD tarafından yapılan açıklamalarda Türkiye ile İsrail arasında bir kırgınlık var, bu kırgınlığın aşılması lazım gibi bir görüntü veriliyor ama benim öteden beri tezim şudur: Türkiye ile İsrail’in, daha doğrusu, Başbakan Erdoğan ile İsrail’in öteden beri görünüşte kavga ettikleri, birbirlerine ağır sözler söyledikleri ama el altında sürekli işbirliği halinde olduğu kanaatindeyim. Ama bu gizli işbirliğinin artık sürdürülemez olması nedeniyledir ki artık bunu görünür hale getirmek, bu işbirliği görünür hale getirmek için bir dış bağlantının, bir dış temasın konusu haline gelmesi doğaldır diye düşünüyorum.

Bu politikalarda şöyle bir nokta var: Ortadoğu ülkelerindeki halk kitleleri bu gelişmeleri iyi okuduğu takdirde, razı olmayacağı, yanlış bulacağı ve rahatsız olacağı politikaların olduğunu düşünüyorum. Ama, maalesef, bütün Ortadoğu ülkelerinde sorun var. Türkiye’de basın özgürlüğü yok, tek yanlı sürekli yayınlar yapılıyor. Olup biteni vatandaşın anlaması mümkün görülmüyor. Aynı şekilde Ortadoğu’da kamuoyu oluşturan El-Cezire denilen bir televizyon var. MOSSAD’ın karargahı gibi bir televizyondur bu. Bütün Ortadoğu’yu karıştırmak, Ortadoğu’da istikrarsızlığı oluşturmak için elinden gelen bütün çabayı göstermektedir. Ve böyle olunca da Ortadoğu’daki geniş kitlelerin olup bitenleri doğru anlayabilmesinin önünde büyük engeller var. Ama Ortadoğu halkları bunu anladıkları sürece bu politikaları kabul etmeleri mümkün değildir.

Amur Gadjiev: Suriye krizine dönecek olursak, Size göre, John Kerry’nin, ABD’nin Suriye krizine yönelik askeri müdahale planlarının olmadığına ilişkin açıklamasından sonra sayın Recep Tayip Erdoğan’ın ya da şu anki Türk Hükümeti’nin Suriye politikası değişir mi?

Abdüllatif Şener: Şöyle bir durum var tabi, Başbakan Erdoğan iki yıla yakın bir süre Suriye politikasındaki tavrını sürekli açıklamıştır. Her yaptığı konuşmada muhalefeti desteklediğini, Suriye Devleti’nin politikalarına karşı olduğunu ifade etmiştir. Ve bunu bir iç politikanın avantajına da dönüştürmek için bir iç politika söylemi haline getirmiştir. Aylardır, iki seneye yakın bir süre içerisinde sürekli Suriye konusunda konuşan Başbakan, herhalde en az üç-dört ay olmuştur, artık hiçbir toplantıda, hiçbir konuşmasında Suriye meselesinden bahsetmiyor. Çünkü Suriye meselesinde artık iç politikada kazanacağı bir şeyin olmadığını, artık kaybettiğini anlamıştır. Ve bu nedenle Suriye meselesini pek konuşmuyor. Ama maalesef, buna rağmen Suriye muhaliflerinin en büyük desteği fiili olarak yine Türkiye’dendir. Ama umut ederim ki, bu Hükümet’in Suriye konusunu söylemlerden çıkarmış olması, fiilen de muhalefeti destekleme politikasından vazgeçmesinin bir ilk adımı olur ve yanlış bir politikadan doğru bir politikaya döner ve Suriye konusundan çekinirler. Bunu temenni ediyorum.

Amur Gadjiev: Türkiye ile İsrail arasında Amerika’nın çabalarıyla başlatılmaya çalışılan olasılı yakınlaşma sürecini değerlendirirken, “Yedioth Ahranot” gazetesine konuşan İsrailli diplomatik kaynakları şu ifadeleri göze çarpmaktadır: “İsrail ile Türkiye arasında bir uzlaşmaya varılmış olması, bundan bir ay önce yapılmış Yahudi karşıtı açıklamaları silmez!” Şimdi İsrail’in kamuoyu böyle bir tutum sergilerken kısa vadede bir Türkiye-İsrail yakınlaşmasından bahsedilebilir mi?

Abdüllatif Şener: Türk kamuoyunda şöyle bir şey vardır: özellikle Filistin sorunu nedeniyle Türk kamuoyu İsrail’e karşıdır, İsrail’in Filistin politikalarına karşıdır. Ve bu nedenle de bu çok net olduğu için, kamuoyunun genel eğilimi bu olduğu için Başbakan, İsrail ile işbirliği yaptığı dönemlerde bile konuşmalarında İsrail karşıtı bir üslüp benimsemektedir. Zaman zaman İsrail’e hakaret etmekte, Yahudi karşıtı söylemlerde bulunmakta ve bu üslübuyla da ABD, İsrail ve Türkiye arasındaki üçlü işbirliğini gizli tutmaya çalışmaktadır. Ama bu zaman zaman İsrail aleyhtarı söylemleri demek ki İsrail’de bazı çevreleri rahatsız ediyor olabilir. Belki bu derin işbirliğini fazla sezilememiş olan çevreler tarafından bir rahatsızlık olarak dile getiriliyor olabilir. Ama bunun da ötesinde elbette İsrail aleyhtarı ve Yahudi aleyhtarı söylemler ülke genelinde ki, Yahudi aleyhtarlığını da tahrik eden bir durum olduğu için bundan hoşlanılmıyor da olabilir. Ama buna rağmen ben Türkiye ile İsrail arasında bir fiili işbirliğinin olduğunu sürekli olarak değerlendiriyorum. Şu gelinen noktada da artık söylemlerde de, yani görünür kavgayı da sona erdirmeye yönelik bir gelişme var gibi gözüküyor.

Amur Gadjiev: Tekrar Suriye krizine dönecek olursak, basına yansıyan haberlere göre, bu ayda “Suriye’nin Dostları Grubu”nun toplantısı gerçekleşecekmiş. Bu toplantıdan çıkabilecek kararlar baplamında Suriye krizinin çözülme perspektiflerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Abdüllatif Şener: Benim gördüğüm kadarıyla Suriye’de 10 binin üzerinde El-Kaide militanı var. Türkiye ile Suriye arasında sürekli trafik yapan terörist bir grup var. Lazkiye’de bombaları patlatan da büyük çoğunluğu itibariyle bunlar zaten. Ve Suriye’yi kan gölüne çeviren eylemleri de bunlar yapmaktadırlar. Ve çok kaba, insan haklarına uymayan, insani vicdanı rahatsız eden eylemleri yapmaktadırlar. Uluslararası camia bu El-Kaide militanlarının Suriye’den uzaklaştırılması yönünde ciddi adımlar atmadığı sürece Suriye konusunda insani bir tutum sergilemiş olmaz. Bu militanların bu ülkeye girmesi, silahlanması, silah temin etmesi, eylemlere girişmesine destek olan herkes Dünya’nın hangi ülkesi olursa olsun insanlık suçunu işlemektedir. Ve Suriye’de sükunetin oluşabilmesi için de bu militanların oradan temizlenmesi, en azından şimdiye kadarki desteklerin kaldırılması, finansman ve silah desteğinin yok edilmesi lazımdır. İster “Suriye’nin Dostları Grubu”nun toplantısı olsun, ister Suriye ile ilgili başka toplantılar olsun, temel konu budur. Bu sorunun çözümlenmesi lazım. Buna yönelik bir kararın olmadığı hiçbir yerde Suriye sorununu çözümüne yönelik bir adım yok demektir.

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
11-04-2013 16:44 - 2217 Okunma
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
20-04-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım