Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Erbain Ziyareti
Erbain

Hüseyin'in ehl-i beyt'i Şam'dan Irak'a geldiler. Kafile'nin kılavuzuna "Bizi Kerbela yolundan götür" dediler. Kerbela'ya geldiklerinde Hüseyin'in (a) mezarını ziyarete gelen Cabir İbn-i Abdullah-i Ensari'yi, Beni Haşim'den bir grubu ve risalet hanedanına mensup bazı kişileri gördüler. Herkes ağlamaya ve naleye başladı. Ciğerleri pareleyen ve yürekleri yakan bir yasa büründüler, matem tuttular. Kerbela'nın yakınlarında bulunan Arap kadınları bir araya gelerek bir kaç gün yas tuttular. Ebi Habbab-i Kelbi'nin bazı alçı ustalarından şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir. "Biz geceleri Hibabe dene yere gittiğimizde cinlerin Hüseyin'e ağladıklarını, yas tuttuklarını duyuyorduk."

Hüseyini kafile Kerbela'dan çıkıp Medine'ye taraf yol almaya başladı. Beşir b. Cazlem diyor "Medine'ye yaklaştığımızda Ali b. Hüseyin (a) inip çadırları kurdu. Kadınları da indirdikten sonra bana dedi: "Ey Beyir, Allah babana rahmet etsin, sen de baban gibi şair misin?" Dedim: "Evet, ey Peygamberin evladı, ben de şairim." Buyurdu: "Medine'ye git ve Eba Abdillah'ın (a) şehid olduğunu halka duyur." Atı binip hızla Medine'ye gittim. Resulullah'ın (s) mescidine vardığımda yüksek sesle ağlayarak şu beytleri okudum: "Ey Medine ehli, artık burda duramazsınız. Hüseyin (a) öldürüldü, bu yüzden gözlerimden yağmur gibi yaş akmadadır. Hüseyin'in bedeni Kerbela'da kanlar içinde kaldı, mukaddes başı da mızraklar ucunda şehir şehir dolaştırılmadadır." Sonra da şöyle dedim: "Medine halkı, Ali b. Hüseyin (a), halaları ve bacılarıyla birlikte sizin yakınınızda ve şehrinizin duvarının arkasındadır. Onun yerini size göstermek için onun tarafından gönderilmişim." Bu sözlerimi duyan Medine kadınları birden yasa büründüler, ağlamaya ve nale etmeye başladılar. O kadar insan ağlıyordu ve o kadar acı bir durum ortaya çıkmıştı ki o güne kadar böylesini görmemiştim. Bir kadın, Hüseyin (a) için ağlıyor ve diyordu: "Bir haberci gelip efendimin şehid edildiğini söyledi, bununla yüreğimi dağladı, hasta ve perişan etti beni. O halde ey gözlerim, yaş dökmede cömert olun. Müsibetiyle arşı etkileyen, arşı sarsan Hüseyin'e durmadan ağlayın. Onun şehid olmasıyla diyanet ve yüceliğin azaları kopmuştur.

Şehirden uzak kalan Resulullah'ın (s) evladına, Ali b. Ebi Talib'in (a) oğlu ve vasiyyine ağlayın." Sonra da şöyle dedi: "Ey haberci, Ebi Abdillah'ın (a) şehadetini bildirmekle acımızı tazeledin, henüz iyileşmeyen yaralarımızı deştin. Sen kimsin?" Dedim: "Ben Beşir b. Cazlem'im, İmam'ım Ali b. Hüseyin (a) göndermiştir beni. O hazret Ebi Abdillah'ın (a) ehl-i beyt'iyle filan yerde çadır kurmuştur." Bunu söyledikten sonra Medine halkı beni bırakıp hızla şehirden çıktı. Atımı koşturup oraya varınca halkın yolları kapadığını gördüm. Atımdan inerek ayağımı halkın sırtına koyarak çadırlara yaklaştım. Ali b. Hüseyin (a) çadırın içindeydi. Kısa bir süre sonra elindeki mendille gözyaşlarını silerek dışarı çıktı. İmam'ın ardısıra bir hizmetçi sandelye getirip yere bıraktı. Zeyn'ül Abidin (a) onun üzerine oturdu, gözyaşlarına engel olamıyordu. Her yerden ağlama sesi geliyordu. Kadınların nalesi duyuluyordu. Halk her taraftan gelip İmam'a tesliyette bulunuyorlardı. Bu esnada İmam eliyle işaret ederek insanları susturdu ve hutbesine başladı: "Hamd, her iki cihanın Rabbi, ceza gününün sahibi ve bütün mahlukların yaratıcısı Allah'a muhsustur. O ki akıllar O'nu idrak edemez, gizli sırlar O'nun nezdinde aşikardır. Büyük müsibetler, zamanın faciaları, belaların acısı, üzücü hadiseler ve şiddetli gamlara karşılık hamdederiz Allah'a. Ey insanlar, bizi büyük müsibetlerle ve İslam'da açılan bir yarayla imtihana tabi tutan Allah'adır hamd-ü sena.

Bilmiş olun ki Ebu Abdillah (a) ve ıtretini katlettiler, kadınlarını esir tuttular ve mukaddes başını da mızrak ucunda şehirlerde gezdirdiler. Bu, eşsiz ve benzersiz bir müsibettir. Ey insanlar, bu müsibetten sonra erkeklerinizin hangisi sevinecek? Hanginizin kalbi bu acı ve elemi taşımayacak? Hangi göz ağlamayacak? Oysa ki yedi gökler ona ağladı, denizler dalgalarıyla ağladı, gökler ve yeryüzü ağladı, ağaçların yaprakları, balıklar, denizlerin dalgaları, mukarreb melekler ve göklerin ehli bu müsibete ağladılar ve mateme büründüler. Ey insanlar, hangi kalp ona yönelmedi? İslam'a inen bu darbeyi hangi kulak duyup da sağır olmadı? Ey insanlar, hiçbir suç ve günah işlemeksizin, İslam dininde bir değişiklik yapmaksızın Türkistan ve Kâbul ehli gibi bizi dağıttılar ve şehirlerimizden uzaklaştırdılar. Andolsun Allah'a, Peygamber-i Ekrem (s), bizim hakkımızdaki tavsiyeleri yerine bize karşı savaş emri vermiş olsaydı bu yaptıklarının dışında bir şey yapamayacaklardı. Şüphe yok ki Allah'tanız ve dönüşümüz de O'nadır. Müsibetimiz ne de büyük, ne de acı, ne de yakıcı ve çetindir. Allah'u Teala'dan istiyoruz ki bu müsibet ve acılara karşılık bize mükafat ve rahmette bulunsun. Çünkü O Aziz ve intikam alıcıdır." Hz. Seccad'ın (a) hutbesi buraya vardığında felç biri olan Suhan İbn-i Sa'saat İbn-i Suhan yerinden kalkıp şöyle özür diledi: "Ey Resulullah'ın (s) evladı, ben felç ve sakat biri olduğum için size yardımda bulunamadım."

İmam (a) onun mazeretini kabul ve ona teşekkür etikten sonra babasına da rahmet gönderdi.

MEDİNE  GİRİŞLERİ

Sonra İmam Seccad (a) ehli ve ailesiyle birlikte Medine'ye girdi. Akrabalarının, yakınlarının ve tayfasının evlerine baktı. Sanki evler kendi hamilerini kaybettikleri için matemli kadınlar gibi ağlıyor, sızlıyorlardı. Sanki İmam'dan (a) kendi sahiplerini soruyor ve böylelikle de İmam'ın (a) içindeki ateşi alevlendiriyor, hüznünü artırıyorlardı. Hüseyin'in (a) sehipsiz evi feryad ederek ey insanlar, böyle ağladığım için beni mazur görün ve bu büyük müsibette bana yardımcı olun diyordu. Çünkü benim, ayrılıklarından yakındığım insanlar üstün ahlak sahipleriydi. Gecemle, gündüzümle benimleydiler. Karanlıklarımın ve seherlerimin nuruydu, şeref çadırının ipleri, benim iftiharım, güç ve kuvvetimin sebebiydi onlar. Benim ay ve güneşimdi onlar. Nice geceler kendi yücelikleriyle üstümdeki korkumu attılar, ihsanda bulunarak hürmetimi artırdılar. Seher vakitlerindeki münacatlarını bana duyurdular, değerli sırlarıyla beni kıymetli kıldılar. Nice günler meclisleriyle beni süsledi ve faziletleriyle muaattar kıldılar. Benim kuru tahtalarımı mülakatlarıyla sulayıp yeşerttiler. Kendi uğurlarıyla benim uğursuzluğumu ortadan kaldırdılar. Nice menkıbe dalları etkiler benim arzu tarlama ve beni müsibetlerden mahfuz tuttular. Nice sabahlar onların varlığıyla kendimi saraylardan üstün gördüm. Onlarla iftihar ediyordum, onlarla mutluydum. Nice ümitsizlikleri ihya edip ümide dönüştürdüler. Çürümüş bir kemik gibi varlığımın eşiğine saklanmış nice korkuları çıkarıp dışarı attılar. Fakat zaman beni kıskanıp onları ölüm oklarına hedef etti, düşmanlar arasında yalnız ve kimsesiz bıraktı. Onların parmak işaretleriyle işleyen yücelik dairesi parçalanmış, erdemler abidesi onları kaybetmekle şikayete başlamış, iyilikler mücessemesi o yüce insanların bedeninin parçalanmasıyla darmadağın olmuştur bu gün. Allah'ın hükümleri onların yüzünü göremedikleri için bu gün nalandır. Bu savaşta kanı dökülen o Rabbani insan hani, bu müsibetler arasında bayrağı yere düşen kemal ordusu nerde? Ağlamada insanoğlu bana eşlik etmez ve bu müsibette cahil insanlar beni yalnız bıraksa şayet, eski toprak yığınlarının, viran olmuş evlerin duvarlarının bana eşlik etmesi de yeter.

Çünkü onlar da benimle birlikte ağlıyor, benimle birlikte matemdedir. Şayet duyacak olursanız, namazlar da o hak yolu şehidlerine ağlamakta ve yas tutmaktalar. Yücelik ve keramet onları görmek için can atmakta, ihsan ve kerem onları görmekle sürur ve neşata kavuşmayı istemektedir. Mescidlerin mihrabları onların firakında giryandır, dilek sahiplerinin dilekleri onların ihsanı için feryad etmektedir. Eğer bunları duyacak olsaydınız elbette hüzün ve elem dolu olur ve bu büyük müsibette ihmalkar olduğunuzu anlardınız. Hatta sadece benim yalnızlığımı ve ezikliğimi görseniz, bendeki meclislerde onların yokluğunu hissetseniz sabırlı kalpleri inciten ve göğüslerdeki hüznü coşturan bir görüntü canlanacak gözleriniz önünde. Beni kıskanan evler şimdi beni kınamakta ve benimle alay etmekte. Zamanın tehlikeleri bana galebe etti. Onların yerleşip uyudukları ev olmayı ne kadar da özlemişim. Keşke insan olsaydım. Kendimi kılıçlara siper ederek, onların yaşaması için kendimi feda etseydim. Onlara kılıç çeken, mızrak yönelten düşmanlardan intikam alabilseydim ve onlara taraf gelen okları defedebilseydim keşke. Madem bu iftihardan yoksun kaldım, en azından o bedenleri ihtiva eden yer olsaydım ve onların tertemiz bedenlerini korusaydım keşke. Ah, ah! Eğer o yüce ve fedakâr insanların makberi ben olsaydım, var gücümle onları muhafaza eder, eski borçlarımı ödemeye çalışırdım. O bedenlerin üstüne taş düşmesine engel olurdum, itaatkâr köleler gibi onların huzurunda dururdum. O nurani yüzlerin ve parelenmiş bedenlerin altına ihsan ve ikram halısı sererdim. Onlarla beraber olma arzusuna kavuşmuş olur ve karanlıklarda onların nurundan faydalanırdım. Ne kadar da bu arzulara kavuşmak istiyorum ve onların ayrılığında ne kadar da yanıp tutuşuyorum. Dünyadaki hiçbir nale benimki kadar olamaz ve bu yarama onların vücudundan başka hiçbir ilaç şifa veremez. Fakat ben onları kaybetmekle matem tuttum, yasa büründüm, sabır ve tahammülden naümid oldum ve dedim: "Ey feleğin huzuruna neden olanlar, görüşmemiz kıyamete kaldı." İkn-i Kutaybe o sahibsiz evlere bakıp ağlarken ne de güzel demiştir: "Al-i Muhammed'in (s) evlerinden geçerken, onların bulunduğu günkü evler olmadığını gördüm. Allah bu evleri de sahiplerini de rahmetinden uzak salmasın. Bu evlerin sahiplerinden boş ve yoksun olduğunu düşünüyorum bugün. Bilmiş olun ki onların Kerbela'da şehid düşmesiyle, Müslümanlar zillet yükünün altına girmiş oldu. Bu zilletin izleri şimdiden görülmektedir. Peygamberin evlatları her zaman halkın sığınağı olmuştur. Şimdi ise kalpler için büyük bir müsibet olmuşlardır. Hüseyin'in (a) şehid olmasıyla hastalar gibi güneşin yüzünün sarardığını ve yeryüzünün sarsıldığını görmedin mi?" Ey Ebu Abdillah'ın (a) musibetini duyan insan, bu acı ve matemde Resulullah'ın (s) evlatları gibi olmalısın.

Rivayet edilmiştir ki: İmam Zeyn'ül Abidin (a) vasfedilmez o hilm ve sabr makamına sahip olmasına rağmen bu müsibet karşısında çok ağlıyordu, acısı sonsuzdu. İmam Sadık'tan (a) şöyle rivayet edilmiştir: Zeyn'ül Abidin (a) babasının müsibetinde kırk yıl ağladı. Gündüzleri oruç tuttu ve geceler de ibadet ederek uyanık kaldı. İftar vakti geldiğinde hizmetçisi su ve yemek getirirdi önüne ve "Buyurun yeyin efendim" derdi. O hazret de "Resulullah'ın (s) oğlu aç öldürüldü, Resulullah'ın (s) oğlu susuz öldürüldü" buyururdu. Hep bunu der ve ağlardı. Önüne gelen su ve yemek gözyaşlarıyla karışırdı. Ölünceye kadar da böyle devam etti. Hz. Seccad'ın (a) hizmetçisi nakleder: Bir gün o hazret sahraya gitti ve ben de ardısıra gittim. Saf olmayan bir taşın üzerine alnını koyduğunu görünce durdum. Ağladığını ve nale ettiğini duyuyordum. "La ilahe illellahu hakken hakken la ilahe illellahu teabbuden ve rikken la ilahe illellahu imanen ve tasdiken ve sidken" zikrini edince saymaya başladım. Tam bin kez bu zikri tekrarladı. Alnını secdeden kaldırınca yüz ve sakalının gözyaşlarıyla ıslandığını gördüm. Dedim: "Efendim, hüznünüzün sonu yok mu, ağlamanız son bulmayacak mı?" Buyurdu: "Ne diyorsun sen? Yakub b. İshak b. İbrahim, peygamber ve peygamberzâdeydi ve oniki oğlu vardı. Allah, oğullarından birini gözünden uzaklaştırınca, hüznünden, başının saçları ağardı, beli büküldü, ağlamaktan gözleri görmez oldu. Halbuki oğlu yaşıyordu, ancak ben babamın, kardeşimin ve ehl-i beytimden on yedi kişinin öldürüldüğünü, topraklar üzerinde kaldığını gözlerimle gördüm. Nasıl ağlamıyayım, hüznüm nasıl son bulsun?" Müellif şöyle der: "Bu sözlerimi kim götürecek Kerbela şehidlerine: Siz ayrılığınızla, asla eskimeyecek ve hatta bizi eskitecek hüzün libası giydirdiniz bizlere. Onların vuslatıyla bizi güldüren felek şimdi firakıyla ağlatmaktadır. Onları kaybetmekle dünyamız karardı, oysaki karanlık gecelerimiz onların nuruyla aydınlanmıştı."

ERBAİN ZİYARETİ (DUASI VE ANLAMI)

Bu ziyaret Sefer ayının yirminci gününde okunur. Şeyh Tusi, “et-Tehzip” ve “Misbahu’l Müteheccid” kitaplarında İmam Hasan Askeri –ona selam olsun- şöyle nakleder: Müminin alameti beştir: 1- Her gün (on yedisi farz ve otuz dördü sünnet olmak üzere) elli bir rekât namaz kılmak. 2- Erbain ziyareti yapmak. 3- Sağ ele yüzük takmak. 4- Secdede alnı toprağa bırakmak. 5- Bismillahirrahmanirrahim’i yüksek sesle söylemek.”

“Tehzip” ve “Misbah” kitaplarında geçen Sefvan-ı Cemmal’ın İmam Cafer Sadık’tan –ona selam olsun- rivayet ettiği ziyaret şöyledir: Güneş yükselince İmam Hüseyin’i –ona selam olsun- şöyle ziyaret et.

"Selam olsun Allah'ın velisine ve habibine. Selam olsun Allah'ın dostuna ve seçtiğine. Selam olsun Allah'ın halis kuluna ve halis kulunun oğluna. Selam olsun mazlum ve şehid Hüseyin'e. Selam olsun bela ve hüzünler esirine ve gözyaşlarıyla katledilene.

Allah'ım! Şahadet ederim ki o (Hüseyin) senin lütfun ve ikramınla kurtuluşa eren velin ve velinin oğludur, seçkin kulun ve seçkin kulunun oğludur. Sen kendisine şahadetle lütufta bulundun; saadete has kıldın, soyunun temiz olmasıyla seçtin, onu yüce kişilerden yüce bir kişi, önderlerden bir önder ve -İslam'ı- savunanlardan bir savunucu kıldın, kendisine bütün peygamberlerin mirasını verdin, vasilerden kılıp yaratıklarına hüccet ettin; o da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazeret bırakmadı, yumuşaklıkla nasihat etti ve kullarını cehaletten ve dalalet şaşkınlığından kurtarmak için senin yolunda kanını akıttı. Dünyanın aldattığı ve payını (ahiretini) dünyanın değersiz alçak metasına ve ahiretini en değersiz paraya satan, hava ve hevesine dalan ve alçalan kimseler onun aleyhine birleştiler ve ona sitem ettiler. Onlar öyle kişilerdir ki seni ve peygamberini öfkelendirdiler ve kullarından ateşi (cehennemi) hak eden omuzların-da ağır günah yükünü taşıyan, şekavet ve nifak ehli kimselere itaat ettiler. O (Hüseyin) da sabır ve tahammül ederek senin yolunda onlarla cihat etti; nihayet sana itaat yolunda kanı döküldü ve saygınlığını çiğnemek mubah bilindi.

Allah'ım! Onlara şiddetli bir lanetle lanet et ve onları acılı bir azapla azaplandır. Selam olsun sana ey Resulullah'ın oğlu. Selam olsun sana ey vasilerin efendisinin oğlu. Şahadet ederim ki sen Allah'ın emini ve emininin oğlusun. Saadetli yaşadın ve beğenilmiş olarak geçip-gittin, adsız, sansız, mazlum ve şehid olarak dünyadan göçtün.

Şahadet ederim ki Allah sana vaat ettiği şeyi gerçekleştirecek, sana yardım etmeyip seni alçaltanı helak edecek ve seni katledeni azaplandıracaktır. Şahadet ederim ki sen Allah'ın ahdine vefa ettin, ölüm gelip seni buluncaya kadar Allah yolunda cihat ettin; seni katledenlere Allah lanet etsin, sana zulmedenlere Allah lanet etsin, bunu duyup da razı olanlara Allah lanet etsin.

Allah'ım! Seni şahit tutuyorum ki ben onun dostuyla dost ve onun düşmanıyla düşmanım. Anam-babam sana feda olsun ey Resulullah'ın oğlu! Şahadet ederim ki sen yüce sülblerde ve tertemiz rahimlerde bir nurdun. Cahiliyet devri tüm necasetleriyle seni kirletemedi ve cahiliyetin zifiri karanlıkları sana cahiliyet elbiselerinden giydiremedi. Şahadet ederim ki sen dinin direklerinden, Müslümanların -dininin- rükünlerinden ve müminlerin sığınaklarındansın. Şahadet ederim ki sen iyi, takvalı, beğenilmiş, arınmış, hidayet edici ve hidayet üzere bir imamsın. Şahadet ederim ki senin evlatlarından olan imamların hepsi takva nişanesi, hidayet bayrakları, sağlam kulp (tutacak) ve dünya ehline Allah'ın hüccetidirler. Şahadet ederim ki ben size ve sizin dönüşünüze (ric'at edeceğinize) inanıyorum, dinimin ahkâmına ve amelimin sonuçlarına yakinim vardır. Kalbim sizin kalbinize teslimdir ve işlerim sizin işlerinize tabidir. Allah izin verdiği an size yardımım hazırdır. O halde ben sizinleyim, sizinle; düşmanlarınızla değil. Allah'ın rahmeti sizin üzerinize, sizin ruhlarınıza, cesetlerinize, hazırınıza, gizlinize, zahirinize ve batınınıza olsun; duamı icabet et ey âlemlerin Rabb'i!"

Sonra iki rekât namaz kıl ve istediğin duayı et.

Erbain Ziyaretinin Okunuşu

Esselamu âlâ veliyyillah ve hebibih. Esselamu âlâ halilillah ve necîbih. Esselamu âlâ safiyyillah vebni safiyyih. Esselamu alel Huseynil mezlumi’ş şehid. Esselamu âlâ esîril kurubat ve gatîlil eberat. Allahumme inni eşhedu ennehu veliyyuke vebnu veliyyike ve safiyyuke vebnu safiyyukel faizu bikerametik. Ekremtehu bişşehadeti ve hebevtehu bisseadeti vectebeytehu bitîbil viladeti ve cealtehu seyyiden minessâdeti ve gâiden minel gâdeti ve zaiden mine’z zâdeti ve âteytehu mevârîsel enbiya ve cealtehu hucceten âlâ halgike minel evsiya. Fe e’zere fiddua ve menehe’n nushe ve bezele muhcetehu fike liyestengize ibâdeke minel cehaleti ve heyreti’z zelaleh. Ve gad tevazere aleyhi men ğarrethu’d dunya ve bâe hezzehu bil erzelil edna ve şera âhiretehu bissemenil evkesi ve teğatrese ve teradda fi hevahu ve eshateke ve eshate nebiyyeke ve etâe min ibâdike ehle’ş şigagi ve’n nifagi ve hemeletel evzâril mustevcibîne ‘n nar. Fecâhedehum fîke sâbiren muhtesiben hetta sufike fi tâetike demuhu vestubîhe herîmuh. Allahumme fel’enhum le’nen vebîlen ve ezzibhum ezaben elîma. Esselamu aleyke yebne resulillah! Esselamu aleyke yebne seyyidil evsiya! Eşhedu enneke emînullahi vebnu emînih. İşte seîden ve mezayte hemîden ve mutte fegîden mezlûmen şehîden ve eşhedu ennellahe muncizun ma veadek ve muhlikun men hazelek ve muezzibun men gatelek. Ve eşhedu enneke vefeyte biahdillah ve câhedte fî sebîlihi hetta etâkel yakîn. Feleenallahu men gatelek ve leenallahu men zalemek ve leenallahu ummeten semiet bizâlike feraziyet bih.

Allahumme inni uşhiduke enni veliyyun limen vâlâhu ve eduvvun limen âdâh. Biebi ente ve ummi yebne resulillah! Eşhedu enneke kunte nûren fi’l eslabi’ş şâmihati ve’l erhamil mutahharati lem tunecciske’l câhiliyyetu biencasiha ve lem tulbiske’l mudlihimmâtu min siyâbiha ve eşhedu enneke min deâimi’d dîn ve erkanil muslimîn ve me’gilil muminîn ve eşhedu enneke’l imamul berre’t tegiyye’r raziyye’z zekiyyel hâdil mehdî. Ve eşhedu ennel eimmete min vuldike kelimetu’t takva ve e’lâmul huda vel urvetul vusgâ vel huccetu alâ ehli’d dunya ve eşhedu enni bikum muminun ve bi iyabikum muginun bişerayii dînî ve havatîmi ameli ve galbi ligalbikum silmun ve emri liemrikum muttebiun ve nusretî lekum mueddetun hetta ye’zenellahu lekum femeakum meakum la mea eduvvikum salâvâtullahi aleykum ve alâ ervahikum ve ecsadikum ve şahidikum ve ğaibikum ve zahirikum ve batinikum. Âmine rabbel âlemin.

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
03-01-2013 08:22 - 1752 Okunma
Erbain yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
Erbain Ziyareti 03-01-2013 tarihinde eklendi
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
18-04-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım