Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Hz. Ali Bakışında Adalet
Musa Ayaztekin

 İnsanın yaratılışından itibaren düşünen ve akleden insan zihnini meşgul eden ana konulardan birisi adalet ve onun tam zıddı olan zulüm konusudur. Bu konu Hz. Ali’nin (a.s) Nehc’ul Belaga’da üzerinde önemle durduğu konulardan birisidir.

Bu makaledeki hedefimiz Hz. Ali’nin (a.s) değerli eserine istinat ederek Hz. Ali’nin (a.s) nazari ve ameli açıdan adalet hususundaki gidişatını kısaca ve özetle beyan etmektir. Bu amaçla önce Hz. İmamın bakış açısından adalet-zulüm, adil ve zalim kimselerin özellikleri, adalet ve zulmün önem ve neticeleri konusuna bakacağız. Hz. Ali’nin (a.s) ameli olarak adaleti uygulama şeklini ve adaleti ihya etme gidişatını Nehc’ul Belaga kaynaklı olmak üzere tarihi numunelerle örneklendireceğiz.

İmam Ali’nin (a.s) Adalet Hususundaki Nazari Gidişatı  [1]

Bu konuda aşağıdaki birkaç konuya değinmek gereklidir.

Adalet ve Zulmün Tarifi

Hz. Ali (a.s) (a.s) açısından adalet bir şeyi olması gereken yere koymaktır.[2] Hz. Ali, “Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder.” (Nahl/90) Ayetinin tefsirini yaparken adaleti insaf olarak tabir etmektedir.[3] Hz. Ali’ye (a.s) göre insaf ise her şeyin hakkını eda etmektir.[4]

Hz. Ali (a.s) açısından adalet sabır, yakin ve cihatla birlikte imanın dört direğinden birisidir[5] ki dört kısma ayrılmaktadır: İnce düşünmek, doğru anlamak, hakikati derk etmek ve her zaman sabırlı davranmak.[6]

Aynı şekilde adaletin bir takım sıfat ve özellikleri vardır. İtham edilemez, tedbirli,[7] hükmü diğerlerini de kapsayan siyasetçi, şerafet ve fazilet bu sıfat ve özelliklerden sayılabilir.[8]

Böyle bir adalet ağır ve değerlidir. Ama hakkı isteyenler ve adalet arayışında olanlar için gönülleri fethetmektedir.[9] Bunun karşısında hak ve adaleti görmeye ve duymaya güçleri olmayanlar hak ve adalete amel etmeye güç yetiremezler.[10]

Daha önce de dediğimiz gibi adalet bir şeyi olması gereken yere koymaktır. Buna göre zulüm adalet tarifinin tam karşı noktasında yer almaktadır. Ama değişime açıktır. Yani münasip yerde olmayan bir şeyi münasip olan yere koymak mümkündür.

Zulüm üç kısımdır: Bağışlanmayan zulüm. Bırakılmayan zulüm ve bağışlanarak bir daha sorumlu tutulmayan zulüm. Birinci türden zulüm için Nisa suresi 48. ayet örnek orak verilebilir. Ayet şöyle buyuruyor: “Allah kendisine şirk koşanları bağışlamaz.” Lokman suresi 13. ayetinde ise şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür.” Allah'a şirk koşmak bağışlanacak türden değildir.

İkinci tür zulüm ise bir kulun başka bir kula yaptığı zulümdür. Bunun karşılığı ise kıyamet günü şiddetli bir kısastır ve asla terk edilmez ve bırakılmaz. Sonuncu olarak insanın bir takım günahlar işleyerek kendi nefsine zulmetmesidir. Bunlar bağışlanabilir ve bu günahlardan dolayı tekrar sorgulanmaz.[11]

Adil Ve Zalimlerin Nişaneleri

İmam Ali (a.s) mübarek Nehc’ul Belaga’nin birçok yerinde adaletli ve zalim kimselerin özelliklerini işaret ederek onlar için birçok sıfatlar saymıştır. Bu sıfatlar mekân ve şâhısa göre değişkenlik göstermektedir. Kişilerin toplumsal yaşantılarında kazandıkları makamlara göre adalet ve zulmün göstergeleri de değişmektedir. Ama genel olarak Hz. Ali’nin (a.s) buyruklarından adil ve zalim kimselerin özel sıfatları beyan edilebilir.

Adil Kimselerin Sıfatları

Adil kimseler için zikredilebilecek sıfatlar şunlardan ibarettir.

  1. Onlar kendi nefislerine musallattırlar. Adaleti her zaman kendi nefislerinde gerekli kılarlar. Onların adaletlerinin ilk nişanesi kendi heva ve heveslerinden uzaklaştırmaları nefis ve şehvetlerinin isteklerini reddetmeleridir. Buna göre kendi heva ve heveslerine tapan kimselerin arkadaşlıkları ve sohbetinden uzak dururlar.[12]
  2. Herkesi adalete emrederler ve kendileri de ona amel ederler.[13]
  3. Kötü işlerden men ederler ve kendileri de uzak dururlar.[14]
  4. Hakkı beyan ederler ve ona amel ederler.[15]
  5. Kuran’ı kendi rehberleri karar kılarlar.[16]
  6. Tefekkür ve düşünce ehli olurlar.[17]
  7. Yakin ve itminan ehli olurlar. Onların gönüllerinde hidayet meşalesi yanmaktadır. Doğru yolu bulmuşlardır. Buna göre şüphe ve zorluklar zulmetinin hükmettiği durumlarda diğerleri için rehber ve aydınlatıcı olurlar. Gönüllerde adalet nurunu yayarlar.[18]
  8. Allah’ı çok zikrederler. Mübarek günleri insanlara hatırlatır, Allah'ın azametini insanlara beyan eder.[19]
  9. Dünyayı uzak görmüş ve ahirete ulaşmış gibidirler. Berzah ve kıyametin gizli kalmış hakikatlerine ulaşmış gibidirler. Bunları halka da anlatırlar.[20]
  10. Kendi amel defterlerini açmış kendi amellerinin muhasebesi ile meşgul olurlar.[21]
  11. Mahzun ve kederlidirler. Korku içindedirler. Uzun hüzünler gönüllerini, çok ağlamak gözlerini yormuştur. Kendi günahlarını yüklenmiş ama onları taşımaktan acizdirler. Allah'ın dergâhına ağlayarak pişman olduklarını söyler işledikleri günahları itiraf ederler.[22] Tek amaçları rableridir. Dua, hacet ve bağışlanmak için ancak ona el açarlar. Ancak ona ümitli olurlar.[23]
  12. Amelin zorlarını seçerler. Allah onlardan razıdır ve onların makamını yüce ve değerli kılar.[24]

Zalimlerin Sıfatları

Zalimlerin de bir takım sıfatları vardır. Onların en belirgin özellik ve sıfatları şunlardan ibarettir:[25]

1) Kendisinden üst olanlara karşı itaatsizlikle zulmederler.

2) Kendisinden alt olanları ezerek zulmederler.

3) Diğer zalimlere yardımcı olurlar.

Adaletin Önemi Adalet ve Adaletsizliğin Neticesi

Kendisi adaletin gerçek bir olgusu olan Hz. Ali (a.s) insanlarla olan siyasi, içtimai ve iktisadi ilişkilerinde adalete ameli olarak vurgu yaparak tekit etmiş ve defalarca insanlara bu öğretinin önemini beyan etmiştir. Bütün Müslümanları bu noktaya dikkat etmeleri hususunda yönlendirmiştir. Bazen de tavır ve davranışlarına ilave olarak da defalarca tekrar ettiği sözleriyle bu konunun önemini anlatmıştır. Bunu örneklemek adına Hz. Ali’nin (a.s) Şam halkına karşı olan konuşmalarından birisini sunabiliriz. Onları Allah yolunda cihad, zalime karşı savaş ve diğerlerinin sözlerini dinlememek adına bir takım söylemlerde bulunmuştur. Müminlerin zulüm ve zalim karşısında gösterdiği tepki oranından bir birinden makam olarak ayrıldığını beyan etmiştir. Daha sonra onların cihad, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve zalim bir hakimin karşısında adalet talebinde bulunmak gibi güzel amellerini de saymış ve bunu zikri geçen diğer amellerden daha üstün olarak kabul etmektedir.[26]

İslam ve Hz. Peygamber Allah yolunda cihad etmenin fazilet ve üstünlüğünü beyan ederken adalet makamı öylesine yüce ve tehlikelidir ki Hz. Ali (a.s) adalet makamını cihattan daha üstün ve faziletli olarak beyan etmektedir. Bu konuya oldukça dikkat edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bunun karşısında adaletsizlik ve zulüm de onun gözünde en kötü ve çirkin işlerden birisidir.

Bu bakış açısı Hz. Ali’nin (a.s) mektuplarından birisinde açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Hz. Ali (a.s) kendi yarenlerinden Munzir b. Carud Abdi adında birisini Fars bölgesinin yönetimine getirdi. Bir müddet sonra imama Munzir’in devlete ait maldan bir kısmını kendisi için aldığı haberini getirdiler. Bunun karşısında imam ona bir mektup yazarak mektubunda Munzir’in babasının takvasını yâd ederek daha dikkatli davranmaya davet etmiş ve onun bu davranışını eleştirerek şöyle buyurmuştur:

“Senin hakkında bir takım haberler bana ulaştı. Eğer bunlar doğru ise bil ki evcil ve yabandı develer hatta ayakkabının bağı bile senden daha değerlidir. Kim senin gibi olursa onunla sınırları korumak ve onun eliyle bir takım şeyler yapmak doğru değildir. Hatta ona bir emanet bile verilmemeli ve ihanetin önlenmesi için ona güvenilmemelidir.”[27]

İmam Ali’nin (a.s) adalet ve zulüm konusuna bu denli önem vermesinin bu iki konudan kaynaklanıp toplumsal ve bireysel yaşantıya yansıyan netice ve sonuçların olmasından dolayıdır. İmam adalete riayet etmenin toplumun huzurunu ve İslam hükümetinin devamlılığını ve halka refah ve huzurunu sağlayacağına inanmaktadır. Diğer taraftan dostların[28] artmasına ve kişilerin salih olmasına[29] neden olurken aynı zamanda halk ile yöneticiler arasında bir bağlılık ve samimiyet meydana getirmekte ve izzetlerinin artmasına sebep teşkil etmektedir.

Eğer yöneticiler ve halk adalet kurallarına amel edecek olurlarsa bu durum hak ve hakikatin onlar arasında açığa çıkmasına ve dine giden yolların belirginleşmesine neden olur. Adalet temelinin sağlamlaşması ve sünnetin icrasına sebep teşkil eder. Bu durumda ise bütün işler kolaylaşır, devletin bekası güvence altına alınır ve egemenlikte gözü olan düşmanlar ise hayal kırıklığına uğrayarak yok olup giderler.[30] Eğer adalete amel edilmez ve güncel olaylarda hak ve hakkaniyet görmezden gelinirse bu durum ihtilaf ve tefrikanın meydana gelmesine sebep olur. Giderek camia ve toplumda zulüm ve sitem nişaneleri meydana gelir. Bozgunculuk ve hakkın satılması (rüşvet) çoğalır. Güzel sünnetler ve fıkıh terk edilir ve insanlar batıla tabi olarak nefsanî heva ve heveslere göre amel edilir. Ruhsal hastalıklar çoğalır. Her hak hiçbir korku olmaksızın ziyan edilerek her batıl korkusuzca uygulanmaya başlar. Bunların neticesinde Salih ve iyi kimseler hor ve hakir, zalim ve kötü kimseler seçkin şahıslar konumuna gelir. Bununla birlikte Allah tarafından da insanlara kötü bir son nazil olur.[31] Yönetilen halk avare olur ve ihtilaf tufanları esmeye başlar.[32]

Adaletin Çeşitleri

Nehc’ul Belaga’nın hutbe, mektup ve hikmetli sözlerini kısaca şöyle bir incelediğimizde adalet konusunda hak ve adalet imamı olan Hz. Ali (a.s) tarafından birçok konunun beyan edildiğini görmekte ve adaletin çeşit ve kısımlarını görmekteyiz.

Genel olarak taksim edildiğinde adaleti tekvini adalet ve teşrii adalet olarak iki kısma ayırabiliriz.

1-Tekvini Adalet

Nehc’ul Belaga’da defalarca herkesin bir biri üzerinde hakkı olduğu ve kimsenin onun üzerinde hakkı olmadığı yegâne kimse olarak Allah (c.c) beyan edilmiştir.[33] Bununla birlikte inkâr edilemez bir gerçek daha vardır. O da şudur: Allah'ın adaleti var olan her şeyde mevcuttur.[34] O adil bir hâkim ve hakkı batıldan ayıran mercidir.[35] Allah bütün varlıkları ilim ve hikmet üzere kimseden taklit etmeden, kimseyi örnek almadan, hiçbir hataya maruz kalmadan ve kimseyle meşveret etmeden yarattığı için onlar arasıda adaletle hükmetmektedir.[36] Bu adalet yaratılanların hem dünya hem de ahreti ile alakalıdır. Yani hem dünyada hem de ahrette adalet söz konusudur. Onları hiçbir hataya düşmeden muhakeme edecek ve amellerinin karşılığını verecektir.[37] Bu nedenledir ki varlıkların en üstünü korktuğunu dile getirerek Allah'ın kendisini bağışlamasını kendisine adaletle hükmetmemesini istemektedir.[38]

Bu ilahi adaletten bir kısmı da tekvini adaleti kapsamaktadır ki bu yaratılış ile alakAli (a.s) ve Allah tarafından insan gibi varlıkların yaratılışında riayet edilmiştir. Semavi iniş ve çıkışlar adaletle düzenlenmiştir.[39] Yeryüzünün hareketleri dağlar ve taşlarla sağlamlaştırılmıştır.[40] Doğal uyumsuzluklar bile onun adaleti ile uyumlu hale gelmiştir.[41] Hatta en küçük varlıklardan olan karınca ve çekirgede bile tabiat ve doğalarında belli bir düzen ve adaletin söz konusu olduğunu görmekteyiz.[42] Sadece şekilde değil hatta tavus kuşunun tüylerindeki renk uyumunda bile bu adaletin tecelli ettiğini görmekteyiz.[43]

Buna göre büyük küçük tüm varlıklarda eşitlik ve adaleti gözetmiştir.[44] Yarattığı her şeyi ölçüp biçip ona göre yaratmış ona bir had karar kılmıştır. Ona belli bir makam tayin etmiştir ve onun üzerine çıkamazlar.[45] Her şeyin yanlış ve eğriliklerini düzeltmiş, musavi kılmış ve uygun hale getirmiştir.[46] Tek kelime ile hatta rızık taksiminde bile bütün mahluklara karşı adaletli davranmıştır.[47]

1- Teşrii Adalet

Nehc’ul Belaga’da geniş bir şekilde beyan edilen adalet çeşitlerinden birisi de teşrii ve insanlara mahsus olan adalettir. Adaletin bu bölümü kendi arasında birkaç kısıma taksim olmaktadır. Önemli olan insanın kendi türü olan diğer insanlarla olan çeşitli ilişkilerinde adalete riayet edilmesidir. Yani bu tür adalet insanlar tarafından uygulanır. Bu nedenle bir takım kanun ve esaslar belirlenmelidir. Bütün bu kanun ve esaslar Allah'ın kelamında ve Hz. Peygamberin sünnetinden çıkarılmıştır. Bu adaletin tahakkuk bulması ancak vahye dayAli (a.s) bu iki kaynaktan yararlanmak suretiyle mümkündür.

İmam Ali, Talha ve Zubeyr’in hilafet hususunda kendine biat etmesinden sonra hilafet ve hükümete olan ilgisizliği ve onu kabul ederken mecbur kalışını beyan ederken bu ana konuya da değinerek şöyle buyurmuştur:“Hükümet bana bırakıldığı vakit Allah'ın kitabı, bizim için belirlenen ve emredilen şeylerle birlikte Hz. Peygamberin sünnetine yöneldim ve ona uydum. Yapacağım icraatları ona göre yaptım.”[48]

Genel olarak teşrii adalet ilk etapta iki bölüme ayrılır.

  1. Bireylerin Allah karşısında mükellef oldukları şer’i vazifelerini yaparken adalete riayet etmeleri.
  2. Toplum ve diğer insanlar karşısında mükellef oldukları vazifeleri yaparken adalete riayet etmeleri.

İnsanların Allah karşısında mükellef oldukları vazifeler konusunda Nehc’ul Belaga’da “Allah'ın kullar üzerindeki hakkı” unvanında beyan edilmiştir. Takva sahibi olmak, imkân dâhilinde hayırsever olmak, insanlar arasında hakkı ikame etmek ve hakka itaat bunlara örnek olarak verilebilir.[49]

Bu gruptan vazife ve mükellefiyetlerin bazıları has bir gruba vacip kılınmış bunun karşısında bir takım haklar açıklanmıştır. Ama diğerlerine vacip kılınmamıştır.[50]

Bu vazife ve mükellefiyetlerin yerine getirilmesi adalete riayet edilmesi, uyulmaması ise zulüm ve adaletsizliğe sebep olmaktadır.

Teşrii adaletin diğer kısmı ise bireyin toplum ve diğer insanlar karşısında ki vazifelerini yerine getirmesidir. Bu kısım toplumsal adalet, iktisadi adalet, siyasi adalet, hukuk ve cezai durumlarda adalet konularını kapsamaktadır.

Nehc’ul Belaga’nın İslam diyarının vali, hâkim ve yöneticilerine yönelik olan hutbe ve mektupları genellikle bu konuyu içermektedir. Hz. Ali’nin (a.s) bu konudaki inanç ve fikirlerini bu hutbe, mektup ve fermanlar arasından çok net bir şekilde anlayabiliriz.

İmam Ali (a.s) adalet açısından insanların bir takım hak ve hukukları vardır[51] konusuna değinerek İslami toplumun yöneticisi konumunda olan kimseler için vazife ve görevler tayin etmiştir. Bütün bu vazifelerde adalet terazisiyle herkesin doğruluk ve yalancılığı, iyi ve kötü amelleri değerlendirilebilir.

Müslümanların halifesi, çeşitli yerlerin hâkimleri, kadı, asker, devlet kâtipleri ve zekâtı toplamakla görevli kimseler için bu durum daha fazla önem arz etmektedir. Bunun nedeni ise oldukça açıktır. Zira bütün bu makamlar doğrudan insanlar ve toplumla irtibattadır. Bu makamlardan birisine dikkat etmemek sosyal yapının zayıflamasına ve sonuçta hükümetin yıkılmasına neden olur.

İslam hükümetinin rehberliği hususunda İmam Ali (a.s) insanların en faziletlisini adaletli rehberler olarak tanımlamaktadır. Zira kendisi hidayet olmuş ve diğerlerini de hidayet etmektedir. Bilinen sünneti ihya eder ve bidatlere meydan vermez. Bunun karşısında insanların en kötüsü olarak da zalim rehberleri tanıtmaktadır. Kendisi yolu kaybetmiş ve diğerlerini de saptırmaktadır. Amel edilen sünnetleri ortadan kaldırıp, bidatleri ihya eder.[52]

İmam Ali’nin (a.s) nazarında hükümet, yamalanmış bir ayakkabıdan daha değersizdir.[53] Bir seraptan veya dağılmakta olan buluttan daha geçicidir.[54] Hükümet onun açısından insanların adalet ve hakkaniyet hususunda bir birleriyle yarıştıkları bir meydan hükmündedir.[55] İnsanların hâkime en çok ihtiyaç duydukları konu ticari konularda karşılaştıkları zulüm ve sitemler hususunda hâkimden adalet istemeleridir. Bu konu hâkim için hiçbir zahmet içermemektedir.[56] Aslı itibarıyla hâkimler şehirlerde adaleti tesis edip, insanlar arasında kardeşliği sağladığı zaman daha bir şen ve daha bir rahat olurlar.[57] Bundan dolayı imam adalet konusuna oldukça önem vermekte ve Mısır valisi Malik-i Eşter gibi bütün hâkim ve valilerine adaleti tesis ederek her zaman orta yolu takip etmelerini buyurmaktadır.[58]

Adil Yöneticilerin Özellikleri

Nehc’ul Belaga’nın hutbe ve mektuplarından elde edilen adil yöneticilerin bazı hususiyet ve özellikleri şunlardır:[59]

  • Hayırsever.
  • Beyt’ul maldan herkesin hakkını vermek.
  • Cahillerin eğitilmesi.
  • Adli konularda her kese eşit davranılması.
  • Adaleti ihya edilerek toplumun korunması.
  • Dirayet, iktidar ve bilgi sabi olmak.
  • Maddi durumu iyi olmayan kimselerle aynı şekilde yaşamak.
  • Kendini beğenmişlikten uzak durmak.
  • Başkalarının övücü sözlerini beğenmemek.
  • Tevazu, güzel ahlak ve güler yüzlülük.
  • Herkese eşit gözle bakmak ve açık görüş yapmak.
  • Müreffeh günlerde değişime uğramamak.
  • Savaş durumu hariç insanlardan bir şey saklamamak, fıkıhın belirlediği konular müstesna insanlarla meşveret etmek.
  • Halkın ayıplarını örtmek.
  • Kin ve düşmanlıkları ortadan kaldırmak.
  • Belli olmayan durumlar için bilmediğini açıklamak.
  • Söz dolaştıran kimselerin getirdiği haberleri hemen kabul etmemek.
  • Cimri, korkak ve hırslı kimselerle meşveret etmemek.
  • Zalim kimselerle işbirliği yapan kimseleri yardımcı seçmemek ve onları yakın kimseler yapmamak.
  • Takvalı, doğru sözlü kimselerle oturmak ve bilgi sahibi kimselerle konuşmak.
  • Halkın kötülük yapanlarına iyilik yapmak ve insanlara karşı güzel duygular beslemek.
  • Bidat koymaktan uzak durmak.
  • Çeşitli sınıfların tümüne dikkat etmek ve her birinin hakkını eda etmek.
  • İhsandan dolayı halka minnet koymamak.
  • Heva ve hevesten uzak durmak.

Buna göre Müslümanların can, namus, ganimet ve hükümlerinde cimrilik eden birinin onlara hükmetmesi doğru değildir. Zira onların malına göz koyar. Yine cahilliği sebebiyle Müslümanları yoldan çıkaran cahilin, yapacağı zulümle Müslümanların hakkını zayi eden zalimin, herkesin hakkına riayet etmeyen adaletsizin, hüküm vermede rüşvet alan rüşvetçinin, sünneti ortadan kaldırıp ümmeti saptıran kimselerin Müslümanlara hükmetmesi doğru değildir.[60]

Hz. Ali (a.s) Muhammed b. Ebubekir’in yerine Malik-i Eşter’i Mısır’a vAli (a.s) tayin ettiği zaman çok geniş bir mektupla hâkim ve valilerin vazifelerini birer birer beyan etmiştir. İmamın bu mektupta ısrarla vurguladığı konular sırasıyla şöyledir: işler için en uygun ve Salih kimseyi seçmek, adaletli davranmak, tam bir güven ve itminan ile amel etmek, halkın ihtiyaçlarını karşılamak, güzel davranışlı olmak ve hayırseverlik, halka yardımcı olmak, fakir-fukaranın hakkına teveccüh etmek. Bütün bunlar Müslümanların ve İslam hükümetinin bekasını sağlayacaktır.[61]

İmam Ali’nin (a.s) Adalet Hususundaki Ameli Gidişatı

İmam Ali (a.s) nazari açıdan adalet konusunu ciddiyet ve tekitle işleyerek çeşitli açılardan konuya yaklaşıp karanlıkta kalan tüm boyutları çok ince bir görüşle aynı zamanda güzel bir dille beyan ettiği gibi ameli açıdan da adaletli davranmak hususunda bir adım dahi geri atmamıştır. Tarihi açıdan oldukça meşhur olan ve Nehc’ul Belaga’da da beyan eline birkaç konu bu iddianın delil ve ispatıdır.

Hz. Ali’nin (a.s) hilafeti zamanında Osman’ın bazı İslam topraklarını kendi akrabalarına devrettiğini öğrenince çok şiddetli bir tepki gösterdi. İmam Ali (a.s) bu olaydan haberdar olunca bu toprakları sahiplerine iade ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Allah'a yemin olsun ki bu mal vesilesi ile eşler alınmış ya da kenizler alınmış olsa bile onu da sahiplerine iade edeceğim. Zira adalette genişlik vardır. Adalet kime zor geliyorsa (bilsin ki) zulüm daha zor ve dardır.”[62]

İmam Ali’nin (a.s) diğer amellerinden birisi de beyt’ul malın herkese eşit olarak taksim edilmesiydi. İmamın bu davranışı daima bir grubun itiraz ve eleştirisine maruz kalıyordu. Örneğin İmam’ın şialarından Abdullah b. Zam’a adında bir şahıs onun hilafet zamanı huzuruna gelerek beyt’ul maldan bir miktar mal talebinde bulundu. İmam Ali (a.s) onun bu talebi karşısında şöyle buyurdu:

“Bu mal ne bana aittir ne de sana aittir. Bu mal onları kılıçla savaş meydanlarında görmek içindir. Eğer savaşlarda sen de onlarla birlikte olursan, onlardan birisi gibi sen de hakkına düşeni alacaksın.”[63]

Beyt’ul malın bu şekilde eşit dağıtılmasına yönelik itirazlar Nehc’ul Belaga’nın diğer yerlerinde de geçmektedir.[64] Bu davranışın en meşhuru ise kendi kardeşi Akil’e verdiği cevaptır. Akil beyt’ul maldan birkaç kilo buğday fazladan istemişti. Bunun karşısında İmam Ali (a.s) ateşte iyice kızarmış olan bir parça demiri yaklaştırarak cehennem ateşini ona hatırlatıp şöyle buyurmuştur:

“Allah'a andolsun ki benim açımdan akşamdan sabaha kadar dikenler üzerinde uyanık kalmak, beni esir edip zincirlere vurarak bir taraftan bir tarafa sürüklemeleri kıyamet günü Allah ve Resulünün huzurunda bir kula zulmetmiş ya da dünya malından az bir miktar gasbetmiş olmaktan daha evladır.”[65]

İmam Ali’nin (a.s) en güzel ama aynı zamanda en hüzünlü ameli adalet anlayış ve gidişatını ölüm döşeğinde oğlu İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e kendi katili hususunda yaptığı vasiyette görmekteyiz. İmam Ali (a.s) bu vasiyette İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e hak ve doğru sözlülük, zulme karşı çıkmaları, daima fakir ve zulme maruz kalmış kimselerin yanında olmaları ve komşular hususunda vasiyette bulunduktan sonra şöyle buyurdu:

“Benim ölümümden dolayı başka Müslümanları öldürmeyin. Sadece benim katilimi kısas edin. Eğer bu kılıç darbesiyle ölecek olursam siz de ona sadece bir kılıç darbesi vurun. Şurasını burasını keserek eziyet etmeyin. Resulullah’tan sakının eziyetten işkenceden, öldüreceğiniz kuduz bir köpek bile olsa, dediğini duydum.”[66]

 



[1]- Hutbe, mektup ve hikmetli sözlerin sıralaması Suphi Salih’in düzenlediği Nehc’ul Belaga’ya göre yapılmıştır.

[2]- Hikmetli sözler 437

[3]- Hikmetli sözler 231

[4]- Mektup 51, 53

[5]- Hikmetli sözler 31

[6]- Hikmetli sözler 31

[7] - Hikmetli sözler 470

[8]- Hikmetli sözler 437

[9]-  hikmetli sözler 376

[10]- Hutbe 216

[11]- Hutbe 176

[12] - Hutbe 87

[13]- hutbe 222

[14]- hutbe 222

[15]- Hutbe 87

[16]- Hutbe 87

[17]- hutbe 87

[18]- hutbe 87 ve 222

[19]- hutbe 222

[20]- hutbe 222

[21]- hutbe 222

[22]- hutbe 87 ve 222

[23]- hutbe 87 ve 222

[24]- hutbe 87 ve 222

[25] - Hikmetli sözler 350

[26]- Hikmetli sözler 373-374

[27]- Mektup 71

[28]- Hikmetli sözler 224

[29]- Hikmetli sözler 31

[30]- hutbe 216, hikmetli sözler 224

[31]- hutbe 216 , mektup 79

[32]- hikmetli sözler 476

[33]- hutbe 216

[34]- hutbe 216

[35]- hutbe 214

[36] - hutbe 19

[37]- hutbe 223, 185

[38]- hutbe 227

[39]- hutbe 91

[40]- hutbe 91- 211

[41]-  hutbe 186

[42]- hutbe 185

[43]- hutbe 165

[44]- hutbe 91

[45]- hutbe 185

[46]- hutbe 91

[47]- hutbe 91

[48]- hutbe 205

[49]- hutbe 191, 216

[50]- hutbe 216

[51]- mektup 70

[52]- hutbe 162

[53]- Abdullah b. Abbas nakletmiştir.

[54]- mektup 62

[55]- hikmetli sözler 441

[56]- mektup 53

[57]- mektup 53

[58] - hutbe 53

[59]- hutbe 27- 34- 37- 46- 53- 136- 173- 209- 216,. Mektup 27- 46- 50- 53- 68- 76- 87

[60]- hutbe 131

[61]- mektup 25- 26- 31- 33- 51- 53 hikmetli sözler 220

[62]- hutbe 15

[63]- hutbe 232

[64]- hutbe 126

[65]- hutbe 224

[66]- mektup 47

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
16-05-2012 15:09 - 6614 Okunma
Musa Ayaztekin yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir? 17-12-2013 tarihinde eklendi
Muta Nikahı Hakkında Kapsamlı Bir Araştırma 10-12-2013 tarihinde eklendi
Gadir hadisinin ifade ettikleri 12-10-2013 tarihinde eklendi
Vahşet ve saldırılara medya duyarsızlığı 06-05-2013 tarihinde eklendi
Bir çift sözüm var dostlar! 23-04-2013 tarihinde eklendi
Neleri Kaybetmişiz Meğer! 12-12-2012 tarihinde eklendi
İlginç Bir Münazara ve Alınması Gereken Dersler 26-11-2012 tarihinde eklendi
Nereden Nereye? -3 10-11-2012 tarihinde eklendi
Nereden nereye? Gel de Secdeye Kapanma-2 23-10-2012 tarihinde eklendi
Nereden Nereye?-1 26-09-2012 tarihinde eklendi
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
29-03-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım