25-10-2013 tarihinde eklendi
Murat Bardakçı Iğdır Müstüsü'nün raporunu yazdı
“Yobazın mantığı ermez berelenmiş kafası”

REZALETİ, Doğan Haber Ajansı'ndan Suat Deniz duyurdu: Iğdır Müftüsü Cüneyt Kulaz bir rapor yazmış, Caferîler hakkında aklına ne gelirse söylemiş, Vali Bey de raporu Emniyet Genel Müdürlüğü'ne göndermiş...
Müftü Efendi'nin Caferîler için kullandığı ifadeleri burada nakletmekten hicap ederim!
Ama, Iğdır Müftüsü iki günden buyana kıyametlerin kopmasına sebep olan bu raporu aklına esip de yazmamış ve "görevi gereği" hazırlamış ise,

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın "Türkiye'nin tamamını Sünnîleştirmek" gibisinden şimdiye kadar bilmediğimiz bir başka vazifesi de var demektir ve böyle bir vazife hakikaten mevcut ise, vaziyet çok ama çok vahimdir!
Senelerden buyana açık yahut gizli şekilde Alevî vatandaşları Sünnîleştirme çabasına sahne olan Türkiye'de bir de Sünnî-Şiî, daha doğrusu Caferî-Hanefî ayırımının başladığını düşünün!

'TENKİL' ETSEK NASIL OLUR?
Iğdır Müftüsü, raporunda Caferî vatandaşlar hakkında Allah ne verdi ise yazdıktan sonra Diyanet'e bir de akıl vermiş, Caferî mollalarının, yani "ahund"ların yetiştirilmesi ve ataması işlerinin Diyanet tarafından yapılmasını teklif etmiş. Üstelik bu kadarla da kalmamış ve "Iğdır başta olmak üzere bazı illerdeki mollaların Ankara'ya davet edilerek ağırlanmasını, Diyanet'te görevli yöneticilerin mollalara örnek olarak gösterilmesi" gerektiğini söylemiş...

Hani 1930'lu senelerin başında Dersim'in önde gelen aşiret liderleri Ankara'ya davet edilmiş, ağırlanmış ve "Devlet-i Cumhuriyye'ye sadık birer kul olmaları" tavsiyesinde bulunulmuş ve arkasından da askerî operasyonlar gelmişti ya, işte onun gibi...
Emriniz olur Müftü Efendi, lebbeyk! Mollaları Ankara'da toplayıp devletin resmî mezhebinin Hanefîlik olduğunu açık açık ifade edelim, hattâ bu işi 16. asırdan kalma bazı mâlûm fetvaların ışığı altında yapalım... Kabul ederlerse ne âlâ, yok eğer "Biz mezhebimizden memnunuz" diyecek olurlarsa Iğdır'dan başlamak üzere bir "Caferî tenkîli"ne girişelim, ne buyurursunuz?

İKİNCİ TEKBİR YASAĞI
Hazır bu işe başlamışken Ehl-i sünnet yolunda olan ama Hanefîlik dışında kalan diğer vatandaşlarımıza, meselâ Şafiîler'e de bazı yasaklar getirelim... Meselâ, "Namazın sünnetinde ilk tekbirin ardından başka tekbir getirilmeyecektir, özellikle de rükûdan sonra ikinci tekbir zinhar memnudur! Ka'de'de Ettehiyatü'den sonra sağ parmağı kaldırmak bundan böyle yasaktır! Hele, namaz sırasında ellerini göbeğin üzerinde bağlayanlardan hesap sorulacaktır!" diyelim... Eli açık duayı da ağır cezalık suç ilân ettiğimiz takdirde, Iğdır Müftüsü Cüneyt Bey eminim pek bir bahtiyar olur!

İkileme bakın... Türkiye'nin demokratikleştiğinin söylendiği ve senelerden buyana mevcut olan gereksiz yasakların kaldırıldığı bir dönemde, birileri din alanında devletin geleneksel ceberrut otoritesini hâlâ devam ettirme sevdasında... Diyanet'in mezhep farkına zerre kadar tahammül göstermeyen bir vilâyet temsilcisi, yani Iğdır'ın Müftüsü, Şia'ya mensup ve özbeöz Türk olan Âzerî vatandaşlarımız hakkında aklına estiği gibi kalem oynatıp rapor hazırlıyor ve milletin başına asırlar boyunca musallat olup nice dertler açan "Allah'a benim istediğim şekilde ibadet edeceksin"
tavrını ortaya koymaktan hiç mi hiç çekinmiyor...

Neyzen Tevfik, "Yobazın mantığa ermez berelenmiş kafası" sözünü işte bu zihniyet için söylemiştir!

(Haber Türk)

***

Bardakçı'nın bu yazısına şöyle bir yorum düşülmüş

 Murat Bardakçı'nın bugünkü Gazete HT'de " 'Yobazın mantığa ermez berelenmiş kafası' " başlığı altında yayımlanan ve İğdır Müftüsü Cüneyt Kulaz'ın, Caferîler hakkında aklına ne gelirse söyleyip bunu bir "rapor" olarak şehrin valisine sunduğu; onun da Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderdiği "ihbar mektubunu" anlatan makalesi Liberal Laik Demokrasinin aslında nasıl olması gerektiğini ama (Ne yazık ki) nasıl da berbat olduğunu anlatan çok güzel bir örnek...
Bir ülke düşünün ki; hükümeti ve parlamentosuyla "Barış Süreci, Kürt açılımı" ve benzeri isimler vererek ileri demokrasinin gereklerini yerine getirmeye çalışıyor...
Ama...
Aynı ülkenin bir şehrinin müftüsü ve valisi el ele verip; ancak "dikta rejimlerinde" görülebilecek "Raporlar" hazırlıyorlar...
O ülkenin Emniyet Genel Müdürlüğü de bu "rapor" adı verilen "ihbar mektupları"nı ciddiye alıyor...
Vah benim köse sakalım vah!..
Ey güzel efendiler!..
"Bu ülke bu müftü ve valileri makamlarında değil evlerinde oturmaya mahkûm ettiği gün gerçek demokrasi yolunda ilerlemeye başlayacaktır" dedikten sonra bu makaleyi yazan Murat Bardakçı'yı alkışlıyorum... 

Bir alkışta bizden....

http://www.caferider.com.tr/murat-bardakci-igdir-mustusu-nun-raporunu-yazdi_h10504.html