01-07-2014 tarihinde eklendi
Suriye'de İnsan kalbi yiyen çetelerden ayrıldı
Polis oldu

Halid Eyd, muhaliflerin safına katılıp ardından yönetim tarafına geçenlerden. Eyd'in hikayesi ve sorduğu sorular 4.yılına giren savaşa dair birçok detayı da içeriyor.

Suriye'de sıcak çatışma ve sürekli gergin siyasi hava nedeniyle gözden kaçan onbinlerce insan hikayesi var. Bu hikayelerin başında ise bir ya da birkaç kez saf değiştirenlerin yaşadıkları geliyor. Halid Eyd, muhaliflerin safına katılıp ardından yönetim tarafına geçenlerden. Eyd'in hikayesi ve sorduğu sorular 4.yılına giren savaşa dair birçok detayı da içeriyor. Eyd'in katıldığı silahlı muhalif grup, ülkedeki savaşın sembol fotoğraflarından olan "öldürdüğü askerin ciğerini yiyen muhalif" nedeniyle birçok kişinin bildiği Faruk Tugayları. Bir zamanlar kamuoyunun haberlerini aktadırdığı çerçevede bilgi sahibi olduğu örgütün bir üyesi olan Eyd yaşadıklarını Rus Radyosu'ndan gazeteci Hediye Levent’e anlattı.

Suriye'de 2011 yılı Mart ayında başlayan çatışmalar halkı taraf belirlemek zorunda bıraktı. Bu süreçte, halkın bir kısmı muhaliflerin tarafına geçti, bir kısmı yönetimin yanında safını tuttu, bir kısmı da ülkeyi terk etti.

4. yılına giren savaşın seyri, silahlı muhalifler arasında Suriyeli olmayanların ve cihadçıların baskın hale gelmesi gibi çeşitli nedenler muhaliflerin tarafına geçen Suriyelileri bir kez daha radikal bir kararın eşiğine getirdi: kalmak ya da dönmek...

Suriye yönetiminin silahlı muhaliflerin tarafına geçmiş olan Suriyelileri geri kazanmaya yönelik politikası çerçevesinde birçok yerde uzlaşı girişimleri hayata geçirildi. Bazı bölgelerde BM ve uluslararası çabanın da devreye girdiği uzlaşı girişimlerinin amacına ulaştığı yerlerden biri Humus'un Tel Kelah ilçesi.

Lübnan sınırında küçük bir kasaba olan Tel Kelah'ın adına Suriye'deki gelişmeleri başından itibaren takip edenler aşinadır. Ülkede olayların başlaması ile birlikte kasaba şiddetli çatışmalar, Suriye ordusunun Tel Kelah civarında Lübnan sınırını bombalaması, kasaba ve çevresinden Lübnan'a geçmeye çalışan sivillere dair birçok habere konu oldu.

FARUK TUGAYI'NDAN POLİS MEMURLUĞUNA

Peki kasabada çatışmalar nasıl başladı ve devam etti, uzlaşı girişimi neden hedefine ulaştı, taraf değiştirenlere ne oldu? Bu soruları sormak üzere Humus'un Tel Kelah kasabasasına gittik ve silahlı muhalif gruplardan Faruk Tugayları'na katılan ve uzlaşı ile muhaliflerden ayrılıp geri dönen Halid Eyd ile konuştuk. Kasaba ve çevresinde silahlı muhaliflerin etkili olmasından sonra kendisini ve ailesini korumak için silahlı muhaliflere katıldığını anlatan Eyd, uzlaşı girişimleri ile muhaliflerden ayrılmış. Kasabada polislik yapan Eyd ile mesai saatlerinin dışında çalıştığı parfüm satılan dükkanında konuştuk.

Eyd, silahlı muhaliflere nasıl katıldığını, neler yaşadığını, muhalifleri sorgulamasına neden olan sorularını, uzlaşı girişimlerini ve muhaliflerden ayrıldıktan sonraki hayatını uzun uzun anlattı.

Eyd'in hikayesinde dikkat çekici noktalardan biri de kendisinin muhaliflere katıldığı dönemde babasının yönetimin yanında olması... Faruk Tugayı'ndan ayrılması için en fazla çaba gösteren kişinin babası olduğunu anlatan Eyd'e kasabadan başkaları da destek vermiş. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle dükkanının önüne Beşşar Esad için bir seçim çadırı kuran Eyd çok sayıda tehdit aldığını belirtiyor. "Silahlı muhalifler içindeki Suriyeliler ve yabancılar" ayrımına dikkat çeken Eyd, muhalifler arasında "rejim-devlet ayrımının pek bilinmediğini" söylüyor. Eyd, "Kendisini ve ailesini korumak zorunda kaldığı için silahlı muhaliflere katıldığını" de ekliyor.

Silahlı muhaliflerle birlikteyken birçok şeye şahit olduğunu belirten Eyd, "silahlı muhaliflerin ve muhalifler üzerinden başkalarının kan ticareti yaptığını" anlatıyor. Eyd, silahlı muhaliflerin "Özgür Suriye Ordusu" olarak adlandırılmasını eleştiriyor. "Ordu" diyorlar. Ordu ne demek? Düzenli bir yapı içindeki insanlardan oluşur ordu. Ama bunlar çete. Hiç düzeni, lideri olmayan ordu olur mu?" ifadelerini kullanıyor. Eyd'e göre, Tel Kelah'ta ulusal uzlaşının başarıya ulaşmasının en önemli nedeni "yabancı cihadçıların kasabaya girmelerine izin verilmemesi"

Söyleşinin tamamı

-Adınızı öğrenebilir miyiz?

-Halid Eyd. Tel Kelah’lıyım. Daha önce Tel Kelah’ın içindeki silahlı gruptaydım. Faruk Tugayı...

-Faruk Tugayı cihadçılara yakın, değil mi?

-Biz birşey görmedik, adları "Faruk, İslamcı" ama yaptıklarının bununla alakası yok. Bunların sakalını bıyığını gördüğün zaman "çok iyi müslümanlar" diye düşünürsün ama yaptıklarını gördüklerin zaman İslamın dışına çıkmış uluslararası hırsız olduğunu görürsün. Şekil olarak dindar olduklarını görürsün ama içlerinde sadece hırsızlık, kan ticareti, namus ticareti var. Aklına ne gelirse, onun ticaretini yaparlar.

-Faruk Tugayı’na nasıl katıldığınızı anlatır mısınız?

- Ben mecburdum işim içim Han Şeyhun’dan gitmek zorundaydım. Her seferinde Rastan’dan Telbise’den aklına gelebilecek ne kadar silahlı adam varsa onların bulunduğu yerden geçmek zorundaydım. Korkmaya başladım, gerçekten çok zor (tehlikeli) bir yoldu. Birinde arabamızı yaktılar, diğerinde de evimize ateş açtılar. Kendimi ve ailemi korumak zorundaydım, bunun için birine ihtiyacım vardı, biri ile tanıştırdılar beni. "Gel, seninle konuşacağım, sana silah verirler sen de burda kendine bir grup oluşturursun" dedi. Sonra buraya birisi geldi, onunla tanıştık. Onlara "sizinleyiz" dedik ve bir süre onlarla birlikte hareket ettik. Sonra ben de onlardan olmuş oldum, bana da silah verdiler, onların içinde yer aldım. Sonradan gerçek ortaya çıktı, aslında ben onların ne olduğunu biliyordum ama bu derece olduklarını bilmiyordum. Çalma, yıkma, yakma, insanların malına tecavüz, insanların namusuna tecavüz… Artık dayanılmaz hale geldi.

“PARA KAZANMAK İÇİN SAVAŞA GİRDİLER”

Lübnan’da oturan biri bizim kanımızın ticaretini yapıyordu. Onlar para kazansın diye biz, burada ölecektik. Bizden istenen buydu, biz ölelim onlar para kazansın. Bizden 1 kişi öldüğü zaman "20 kişi öldü" diyorlardı onlar para kazansın diye. Yani iş fuhuş üzerinden para kazanmaya döndü. İnsanları burdan göçettirdiler ve Lübnan’da fuhuştan para kazanmaya başladılar. Lübnan’daki kamplarda neler olduğunu hepimiz biliyoruz. Lübnan’da para kazanmak için geldiler buraya, problem yarattılar. Kan ticareti; namus ticareti yaptılar.

“VATAN BİZİ AFFETTİ”

Sonra diyalog dönemi başladı, insanlar geldiler bize uzlaşma önerilerinde bulundular. Düşünmeye başladık. Uzlaşmayı bunların pisliğinin kuyusundan kurtulacağımız bir merdiven olarak gördük. İkna için büyük çaba harcandı. Ben çevresindekileri ikna etmek için büyük çaba harcayanlardan biriyim. Ben insanlara şunu anlatmaya çalıştım, "bunlar bizim kanımızın ticaretini yapıyorlar, ülkemizi yıktılar bunlara ihtiyacımız yok." Çok şükür Allah bize kurtulabileceğimiz bir ip gönderdi ve vatan bizi afetti, "Gelin vatan kucağında normal hayatınızı yaşayın" dedi. Çok şükür (Tel Kelah ilçesi ve çevresinden silahlı muhaliflere katılan) insanları ikna ettik ve elimizden geldiği kadar gençleri de ikna ettik. Allah bizi başarılı kıldı ve yaklaşık yüzde 79’u geri döndü. Kabul etmeyip de dışarıya kaçan çevre ise gerçekten de çok az. Herhangi bir şekilde kandırılmış olan gençlerdi kabul edenler. Etmeyenler ise bu işten para kazanan, insanların kanından para kazanan kısım.

-Silahlı muhaliflerden ne zaman ayrıldınız?

-Yaklaşık 1 sene önce uzlaşma oldu. İşlerimize döndük, hatta öncekinden daha güzel bir hayata döndük. Ben şu anda özgürüm. Daha önce ise benim ticaretimi yapan insanların kölesiydim. İşime geri döndüm. Bölge müdürlüğünde polis olarak çalışıyorum.

“ELİNİ KANA BULAMAYANLAR GERİ DÖNDÜ”

-Geri dönen muhalifler ile halk arasında sorun var mı?

-Bu uzlaşma elini kana bulamamış kişilerle, saldırıda bulunmayanlarla oldu, tabi herkesin hukuki hakkı saklıdır ve mahkemeye gidebilir. Ancak eli kana bulaşmış birisi için kaçınılmaz sonuç mahkeme... Kimseyi katletmeyen, elini kana bulamayan, hakkında sadece iddia olan kişiler geri döndüler. Katilin geri dönmesi mümkün değil. Geri dönenler kalbini başkalarının kanı ile kirletmemiş olanlar. Çünkü kan, insanoğlu için ağırdır. Dolayısıyla bu insanlar ellerine kan bulaşmış insanlar değil. Kimisi zorla ayrıldı, kimisi kandırıldı, tehditle ayrıldı; geri dönenler bunlardır. Ama eli kana bulanmış olanlar ülkeyi terkettiler.

-Şimdiki hayatınız ve işinizi anlatır mısınız?

Ben polis olarak çalışmaya başladım Tel Kelah’ta. İş saatlerinin dışında kendi işyerimde çalışıyorum. Normal bir hayat yaşıyoruz. Mutluyuz. Güvenli ve özgür bir hayat yaşadığımızı hissediyoruz. Şimdi insan olduğumuzun farkında olarak yaşıyoruz.

“ORDU DEĞİL, ÇETE”

-Muhaliflerden ayrıldıktan sonra tehdit aldınız mı?

-Çok sayıda tehdit alıyorum. Ben sadece Özgür Suriye Ordusu'nu bıraktım ve vatanıma döndüm. Ben şimdi bunlarla savaşmaya hazırım. "Ordu" diyorlar. Ordu ne demek? Düzenli bir yapı içindeki insanlardan oluşur ordu. Ama bunlar çete. 20-30 kişi çıkar, sonra açıklama yaparlar. "Biz bilmem kimin kimin özgürlük ordusuyuz" diye. Sonra bir sahabenin adını kullanırlar, sahabenin adını kirletirler. Ondan sonra da hırsızlığa başlarlar. Bunların her 10 tanesi bir grup oluşturdu. Dışardan bunlara, vatanı mahvetsinler diye para versinler diye her 10 kişi bir grup oluşturur, "bilmem ne birliğe bağlı bilmem ne birliğiyiz" der. Ondan sonra “alo, gönder bana videoyu al parayı” ondan sonra birlik olur, sonra da para almaya başlarlar. Ama onlar için önemli olan tek şey; güvenliği yok et, evleri soy, mümkün olduğunca çok insanı göçe zorla. Özgür ordu dediğin budur, bunu heryerde duyarsın. Hiç düzeni, lideri olmayan ordu olur mu?

Bunlar birbirleri ile bile konuşamaz, çaldıkları mallar için kavga ederler. Bir buzdolabı çalarlar sonra biri "bu benim" der, diğeri "hayır benim" der. Ordan 2 kişi ölür, öbür taraftan 5 kişi yaralanır, buzdolabı ortada kurşun delikleri ile kalır.

“YABANCILAR, SURİYE’YE TALİBAN DÜŞÜNCESİNİ GETİRDİ”

- Krizin başında cihadçılar ve öso arasında sorun varmıydı?

-En baştan beri bu ülkeden olanlarla dışardan gelenler(Suriyeli olmayanlar) arasında sorun vardı. Biz, en baştan Tel Kelah’a dışardan gelen insanların girmesine izin vermedik. Yabancı birinin Tel Kelah’a girmesi yasaktı ama başka şehirlerde gözümüzle gördük: Suriye dışından yabancıları getirdiler ki kendilerini müdaafa etsin. Ama bu yabancı kendisiyle birlikte Afgan düşüncesini getirdi, Vahabi, Taliban, tekfiri düşünceyi getirdi. Bu getirdikleri adam biz, bütün Suriye halkına “mürted” (dinden dönmüş) der. Bunu söylerken mezhep ayrımı da yapmaz. Bunlara göre kendi emirleri altında olmayanlar (diğer gruplara mensup militanlar) bile kafir. Bu liderin yanında 200 militan vardır. Bu 200 militanın dışında kalan dünyadaki herkes ona göre kafirdir. Bir şehre girdikleri zaman şehrin bütün sakinleri onlar için kafir oluyordu. Ondan sonra insanları öldürmeye, insanlara her şekilde saldırmaya başlarlar.

“KAFA KESTİLER, HALKIN ÖNDÜNDE İDAM CEZASINI UYGULADILAR…”

-Bu ülkenin gençlerinin yaptıkları bunların yaptıklarının yanında hiç kalır. Kafa kesmeler, halkın önünde idamlar; bunları gördük, televizyonlarda Zara(Humus’un ilçesi) ve Hısn (Şövalye Kalesi) kalesinde yaptıklarını gördük. Hısn kalesinin emirinin hükmüyle 15 kişiden oluşan bir aileyi idam ettiler. Düşün ki, nerelere vardı. Bunların mahkemesi de kendileri için çok kolay. Hakim de, hükmü veren de idamı uygulayan da aynı kişi. Biz çok şükür ki bunların yanımıza (Tel Kelah’a) girmelerine izin vermedik. Bu nedenle burada uzlaşma büyük başarı ile sonuçlandı. Hangi bölge olursa olsun sadece o yörenin insanının hakim olduğu yerlerde uzlaşma rahatlıkla sağlanabilir. Çünkü ben ve ülkemin insanı muhattap olarak varız, dolayısıyla problem halledilebilir. Ama (uzlaşma) yabancının çıkarına değil. Ülke gençlerinden de bir şekilde kandırılıp onlara katılanlar reddeder uzlaşmayı ama yine o yörenin insanı bunları dışarı çıkaracaktır ama yabancı uzlaşıyı reddeder. Mesela bazı yerlerde ulusal uzlaşma reddediliyor, bu ülkenin insanı bunu reddetmez.

“HALK, ORDUYU GÜLLERLE KARŞILADI”

-Asla unutmayacağın birşey var mı?

-Bir ara şehre ekmek kamyonlarının girmesi yasaklandı. Niye? Çünkü şoförler köylerdenmiş, başka mezheplerden. Peki tamam bunların suçu ne? O zaman sen git ekmek getir halka. Ekmeği senin mezhebinden biri getirmemişse bu ekmek haram. Bu örgütlerin komutanlarından en kültürlüsü 6.sınıfa kadar okumuş. Yok yok bir tanesi 9.sınıftan mezundu, aralarındaki en kültürlü kişiydi. Mesela ordu Tel Kelah’a girdiği zaman saldırgan El Cezire, El Arabiya gibi kanallardan (Suriye ordusunun) ordunun baskın yaparak girdiğini duydunuz. Ama insanlar orduyu pirinçlerle güllerle posterlerle karşıladılar, insanlar bayram yaptı. Çünkü tam bir kaos vardı, kaosun ne olduğunu gördük. Devletin daima güvenliğin sübapı olduğunu gördük. Devlet yokolduğu zaman kaos başladı, insanlar birbirine gird; hırsızlık başladı, güvenliğe karşı tehlike yaratanlar ortaya çıktı.

“REJİMİN DEĞİL, SURİYE DEVLETİNİN DÜŞMANLARI…”

-Devlet ve hükümet arasında ne gibi bir fark var sizce?

-Muhalifler adına konuşan profersörleri ele alın, acaba farkı biliyorlar mı? Bu insanlar devletin müesseselerine karşı, devlete karşı ayaklandı. Rejimle ne alakası var? Bu işin (muhalefet) önde gelenleri bile devletle rejim arasındaki farkı bilmiyor. Sıradan insanlar nasıl bilsin? Bunların akıl hocaları devletle rejim arasındaki farkı bilmez. Bir keresinde sivil itaatsizliğe davet ettiler insanları. Yani fırınlar, okullar çalışmayacak. Fabrikaları, ekmek üretimini, işleri durdurdun. Bunları hangi mantıkla yapıyorsun? Demek ki sen rejimin değil devletin düşmanısın. Sen bunu yaptığın zaman seni işgal eden bir devlete karşı yaparsın, kendi devletine karşı yapıyorsun. Hastane senin, okul evladın için, ekmek senin için üretiliyor. Biz Fransız mandası döneminde sivil itaatsizlik yaptığımız zaman bunu Fransızlara karşı yapmıştık, Fransa bizim devletimiz değil. Şimdi sen bunu kime karşı yapıyorsun?

“SADECE KESİYOR, KATLEDİYOR VE BAŞKALARINI KAFİR İLAN EDİYORLAR”

-Bunların akıl hocalarına bak, bunlarda bilinç yok. Fransız Devrimi’ne bak mesela, devrimden 10 sene önce fikirler ortaya çıktı, bu fikirler düzenlendi ve devrim gerçekleşti. Mesela, 1963’teki Baas devrimi... İnsanlar 1947’den beri düşünmeye başladı. Baas bir fikir oluşturdu, insanlar bunun etrafında toplandı ve Baas devrimi yaptı. Her devrimden önce bir fikir olur, sonra bunlar düzenlenir, akıl hocaları-liderler olur sonra devrim gelir. Fikirsiz devrimci olmaz. Ben ne anladım bundan? Ya da bir devrimci düşünün ki, sadece kesiyor katlediyor başkalarını da kafir ilan ediyor.

“BİZİM TİCARETİMİZİ YAPIYORLARDI”

-Muhaliflerle birlikteyken böyle tartışıyor muydunuz?

-Tabi, aramızda çok tartışmalar oldu. Bu nedenledir ki, bazı insanlar “bu devrim değil” diye düşünmeye başladı. Kendi liderinden ilaç istersin mesela, sana vereceği tek cevap “git kendin bul.” İlaç geliyordu ama Lübnan’da satılıyordu. Size söyledim, kan ticareti yapıyorlar. Biz onlarlaydık bizim bile ticaretimizi yapıyorlardı. Bizim hepimizin ölmemizi isterlerdi, nasıl olsa başkalarını getirirler. Bizim Tel Kelah’ta olan buydu. Kan ticareti, insan ticareti, organ ticareti, kadın ticareti, uyuşturucu ticareti; ne ararsan vardı.

“IŞİD VE NUSRA PETROL İÇİN BİRBİRİYLE SAVAŞIYOR”

-Mesela (Suriye'nin kuzeyi) kuzey bölgelere bak, ya da güney bölgelere bak. Kuzey’de IŞİD ile Nusra birbirlerini öldürüyorlar. Niye? Petrol kuyuları için. Bu Suriye halkının petrolüdür. Afganistan’dan biri gelmiş. Benim kuyumu ele geçirmiş. Bununla Suriye halkının savaşması gerek. Ya da suudi Arabistan’dan Pakistan’dan biri gelecek, bana hükmedecek, hayatımı onun istediği gibi yaşayacağım. Bu, kabuledilemez birşey. Ve şimdi biz, sağlam bir şekilde duruyoruz. Biz yönetimle ve ülkenin güvenliğinin sübapı olan Beşşar Esad’ın yanındayız. O şu anda emniyet sübapımızdır. Bizim hepimizin ona sarılmamız lazım. Suriye’de Beşşar Esad’ın aday olmasını en çok biz Tel Kelah istedik. Biz, onun böyle bir karar vermesinden dolayı çok mutluyuz. Aday olması bizim için bayramdır. Yarın inşallah başarılı olduğunda daha büyük kutlamalar yapacağız.

“BU KRİZİ ABD YAŞASAYDI ŞİMDİYE KADAR ÇÖKMÜŞTÜ”

-Neden Beşşar Esad?

-Sana neden öyle olduğunu söyleyeyim. Öncelikle memleketi korudu. Bilirsin Bilad-ı Şam birçok etnik grup ve mezhepten oluşur. Bunların arasındaki bağları kim korudu? Beşşar Esad.

-Nasıl?

-O, yaklaşık 10 yıldır iktidarda. İnşallah bir daha iktidara gelecek. Bu ülke onun döneminde ilerleme gördü. Hafız Esad’ın koyduğu esaslar üzerinden ilerlemenin devamını gördük. Ülke sosyalist ekonomiden liberal ekonomiye ilerlemeye başladı. Çeşitli alanlarda ilerleme oldu. İşsizlik oranı düştü. Düşün ki biz, 3 yıldır kriz yaşıyoruz. Eğer bu krizi ABD yaşasaydı şimdiye kadar çökmüştü. Şu ana kadar hala herkes maaşını alabiliyor. Üstelik maaş gününden önce. Bütün ekonomik yaptırım ve kuşatmalara rağmen ekonomimizi koruyabildik. Bu adam sence emniyet sübabı değil mi? Üstelik ben sadece işin ekonomik kısmından bahsediyorum. Bunun sosyal yönü de var. Diğer alanlarda da görebilirsin bunu. Mesela sağlığı ele alalım. Ülkedeki hastanelerin dörtte üçünde hizmetler ücretsiz. Bu hastaneleri sadece Suriye’de bulabilirsin. Hasta gider, tedavi olur üstüne ilacını da ücretsiz alır. Eğitim ücretsiz. Ben hukuk okudum. Benim ailem 1 kuruş bile ödemedi. Devlet hesabından okudum. Dünyada nerde bedava eğitim var? Bir tek Suriye’de olduğunu duydum. Eğitim bedava, ilaç bedava, okul bedava. Bu nedenle biz Beşşar Esad’a tutunmuşuz. İnşallah bu yürüyüşü onunla tamamlarız.
 

http://www.caferider.com.tr/suriye-de-insan-kalbi-yiyen-cetelerden-ayrildi-_h11913.html