21-02-2017 tarihinde eklendi
Milli Gazete yazarı: Birileri bizi Saddamlaştırmak istiyor olabilir
Milli Gazete yazarlarından Mustafa Kaya, bugün yayımlanan yazısında Irak'ta olanları ve Saddam'ın yanlışlarının iyi okunması gerektiğini belirterek, bugün Türkiye'nin de 'Saddamlaştırılma' ve İran'la savaşa sokulma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu belirtti.

Milli Gazete yazarlarından Mustafa Kaya'nın yazısı şu şekilde:
 
 Irak 1991 yılına kadar ABD’nin çok önemli bir müttefikiydi. Hatta İran-Irak savaşı boyunca Batı’dan hem askeri hem de siyasi açıdan çok önemli destek görmüştü. Gerek Şii gerekse de Kürt nüfusu tabiri caizse demir yumrukla idare ediyordu. Yürek yakan Halepçe Katliamı İran’la savaşın son yıllarında başlayan isyanı bastırmak için yapılmıştı. Donald Rumsfeld Saddam’a; “Kuveyt sizin hakkınızdır, doğal sınırınızdır. Kuveyt’e girerseniz buna kimse karşı çıkmaz” sözleri onun aklını başından almaya yetti. Saddam bu girişiminin sonu olacağını bilmiyordu. Önce ülkesinin kuzeyini elinden aldılar. O bölgeyi lojistik ve stratejik açıdan laboratuara çevirdiler. İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi aynı zamanda Türkiye’yi bu bölge üzerinden tehdit etmeye ve coğrafyayı yeniden şekillendirmeye çalıştılar. Aslında Rumsfeld’in bu tuzağı Irak’ın 2003’teki işgali için ön hazırlıktan başka bir şey değildi. Saddam tek adamdı. Irak’ta ondan habersiz kuş uçmazdı. Parlamento şekil icabı teşekkül ettiriliyor, yargı onun iradesinin dışında hiçbir kararın altına imza atamıyordu. İstediğini alıyor, istediğini satıyor, her şeyde kendi aklından başka kimseye itibar etmiyordu. Kuşatılmıştı. Hatta daha önceki bir yazımızda da ifade ettiğimiz gibi karısı dâhil birçok yakın akrabası ABD güdümündeki Kesnizani Tarikatı’na bağlanmıştı. Bu tarikat üzerinden Saddam’ın altı oyuluyordu. Toplumu kamplaştırdığı ve kimilerini ötekileştirdiği için yanındaki hiç kimse karşısına çıkıp da yanlışını söyleyemiyordu. Onun bu tavrı Şii ve Kürt nüfusu karşı cepheyle işbirliğine itti. Onların yaptığı da yanlıştı ama Saddam’dan kurtulurlarsa baharın geleceğine inandırıldılar. Bugün bunun bedelini ödüyorlar. 
 
Irak’taki devlet sistemi kendi içinde sigortalarını oluşturamadı. Birbirinden nefret eden toplum, Saddam yanlısı ve karşıtları olarak ikiye bölündü. Irak halkı işgal edilen topraklarını korumadı. Oysa ne büyük laflar ediliyordu. Neredeyse Irak’ın yüzölçümünü kapsayacak kadar yeraltında silahları olduğu ve işgale karşı büyük bir mücadele verileceği söyleniyordu. Ancak Irak şimdi geçmişte Saddam’ın yaşam hakkı tanımadığı önce Maliki şimdi de Abadi eliyle Şiilere teslim edildi. Kuzey ayrıldı, ayrılacak. Hırsları, öngörüsüz adımları koskoca bir ülkeyi yerle bir etti. Hem milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep olacak yanlışlar yaptı, hem de ülkesini bugün kaos içinde yaşamak zorunda bıraktı. 
 
Irak’ta olanları ve Saddam’ın yanlışlarını iyi okumalıyız. Derdim şahısları hiçbir şekilde itham etmek değil. Günlük politik kaygılarla da söylemiyorum. Herkesin bu milletin iyiliğini istediğine inanıyorum. Hepimiz geçiciyiz. Kalıcı olan insanlığın son adası bu coğrafyadır. 
 
12 Eylül 2010 referandumunda yapılan hatayı 7 Şubat 2012 MİT krizinde ancak fark edebildik. Yani daha iki sene dolmadan ne büyük bir tuzağa düştüğümüzü anladık. 2010’da yapılan yanlış 15 Temmuz gibi bir felaketi getirdi. Bu referandumda da şimdiden büyük büyük laflar ediliyor. Yanlışları görmek için  -Allah korusun- acaba hangi bedelleri ödememiz gerekecek? Mevcut sistemi elbette kutsayacak değiliz. Çok sıkıntılarını çektik. Ancak getirilmek istenen sistem içinde daha büyük riskleri barındırıyor. Daha da ağır tecrübeler yaşayabilir ve içinden çıkamayacağımız cenderelere sokulabiliriz.
 
Unutmayalım, başkasına hayat hakkı tanımayan yönetimler ilelebet bunu garanti altına alamazlar. Türkiye’de sağ seçmen yüzde yetmiş diyerek diğerlerini yok saymakla barış ve huzur gelmez. Sistemler ruhunu toplumsal mutabakattan aldığı ölçüde kalıcı olabilirler. Bir arada yaşamaktan başka çaremiz yok. Onlar geçmişte bu millete çok zulmetti diyerek intikamla hareket edilmez. İki yanlış bir doğru etmez. Adil olmak zorundayız.
 
Bu arada Başbakan Yıldırım Almanya’da Trump’ın yardımcısı Mark Pence ile görüştü. Görüşmenin ardından ABD tarafından yapılan resmi açıklamada, “Her iki lider İran’ın bölgede istikrarı baltalamasına izin vermeyecekleri konusunda mutabık kaldı” ifadesine yer verildi. Oysa Başbakanlık kaynakları açıklamasında FETÖ’ye vurgu yaptı ve İran’a hiç değinmedi. Birileri al FETÖ’yü ver İran’ı diyerek bizi Saddamlaştırmak istiyor olabilir. Irak bitirildi. Suriye’nin ne olacağı belli değil. İran da hedef tahtasına konulduysa geriye kim kalıyor? Rumsfeld’in yerini Pence mi aldı acaba? Bu tuzağa düşecek miyiz?
http://www.caferider.com.tr/milli-gazete-yazari--birileri-bizi-saddamlastirmak-istiyor-olabilir--_h18693.html