03-02-2018 tarihinde eklendi
Bessam Abu Abdullah: Şam-Ankara Kapısı Nasıl Açılabilir!
Neyse ki ABD, İsrail ve Suudi A.’nın 15 Temmuz darbe girişiminde oynadıkları rolle; Türkiye’yi vurup onu bir karmaşanın içine sokma amacı taşıdıkları açıklığa kavuştu.

Aydınlık gazetesinde 27/01/2018 tarihinde yayımlanan köşe yazımda Afrin operasyonundan, etkilerinden ve tarafların çıkarlarından bahsetmiştim. Köşe yazımın başlığında olduğu gibi ‘Yarın zeytin kimin?’ diye bir soru sormuştum. Yazılarım; Suriye hükümetinin resmi görüşünü yansıtmıyor nitekim Suriye hükümeti kendisi adına konuşacak yetkililere sahip. Bunlar benim şahsi kanaatim ve bakış açımı yansıtmaktadır. Buna rağmen hem Suriye hem Türkiye’de, benim ve benim gibi kültürlü insanların ve seçmenlerin rolünün büyük olduğunu düşünüyorum. Önemli olan geleceği konuşmak; geleceği nasıl inşa edeceğimizi düşünmektir. Seçmenlerin düşünmeleri gereken soru da miras olarak evlatlarımıza ve torunlarımıza ne bırakacağımızdır.

SEKİZİNCİ YILA GİRERKEN...

Gelecek Mart ayında Suriye savaşı 8. yılını tamamlayacak. Bunun üzerine bizim sakin kafayla oturup “Bu yıkıcı savaştan nasıl dersler çıkarabiliriz, ne gibi ibretler alabiliriz ve bu öğrendiklerimizden gelecekte nasıl yararlanabiliriz” diye düşünmemiz gerekir. Yoksa başkalarının topraklarımızdaki çıkarları için araç olmaktan başka bir işe yaramayız. Bunu da Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esad, 2009’un Eylül Ramazan ayında düzenlenen ve Erdoğan’ın misafir olduğu iftar davetinde AKP’ye söylemişti. Geleceği inşa edebilmek için geçmişte olmuş ve şimdi olan hadiselerden ders çıkarmalıyız demişti. İzin verirseniz alınacak ders ve ibretlerden bahsetmek isterim:

1- (Yeni) Büyük Orta Doğu Projesi: Bu projenin haritasında Türkiye bölünmüştü. Suriye ve Irak bölünmüştü. Yemen ve Libya da bölgenin diğer ülkeleri gibi bölünmüştü. Maalesef ki Türkiye, bölünmeyeceğine dair ABD’nin verdiği teminata güvenerek bu projeye dahil olmuştu. Verilen vaatlerin gerçek olmadığını bu teminat gösterdi. İstenen ise o eski sömürgeci ilkesi yani bölge ve yönet politikası. Bir tarafı Truva Atı misali diğerine karşı kullanmak ve en son taraflar zayıf düştükten sonra diğer tarafa saldırmak. Türkiye idaresi bunu farketmeliydi. Neyse ki ABD, İsrail ve Suudi A.’nın 15 Temmuz darbe girişiminde oynadıkları rolle; Türkiye’yi vurup onu bir karmaşanın içine sokma amacı taşıdıkları açıklığa kavuştu. Sonuç şu ki bu büyük parçalama projesinde herkes hedef alınmıştır.

2- Suriye’ye karşı açılan savaş (Beşşar el-Esad’ın rolü): Suriye’ye karşı açılan savaşın en tehlikeli ve en yıkıcı savaş olduğunu itiraf etmeliyiz. Çünkü Suriye için planlananlar gerçekleşseydi bölgede; güven ve istikrarı sağlanamayacak, etnik ve mezhepsel kantonlar oluşacaktı. Politikalarını Sunni-Şii çatışması üzerine temellendirenler cahildir. Ne Suriye’nin ne de bölgenin tarihini bilmedikleri ortadadır. Çünkü bu analiz metodolijisi hatalıdır. İlk başlarda kullanılsa da bu metodoliji; Katar-Suudi A. ve Suudi A.-BAE-Türkiye arasında çatışma baş gösterince açıklığa kavuştu: Olay mezhepsel değildi, çünkü bu büyük çatışmada mezhepler ve etnik kökenler sadece araçtan ibaretlerdi.

Burada artık bazıları ‘Esad gitsin!’ takıntısından vazgeçmelidir. Çünkü Cumhurbaşkanı Esad’ın hükümde kalması; Suriye’nin askeri gücüne önderlik etmesi; güçlü duruşu ve dayanıklılığı; dostları Rusya, İran, Hizbullah ve Türkiye’deki şerefli vatanseverlerin desteği, Suriye’yi ve bölgeyi bölünmekten kurtardı. Bu nedenle savaş süresi boyunca şahsi olarak. Esad’a odaklanıldı. Çünkü biliyolardı ki Esad’ın gitmesi; Suriye’nin güven kilidini kıracaktı. Suriye’nin dahası bölgenin mezhebi, etnik kantonlara parçalanmasına yol açacaktı. Ardından sıra Türkiye’ye, İran’a, Rusya’ya ve Çin’e gelecekti. Net bir şekilde şunu anlamalıyız ki: Cumhurbaşkanı Esad sadece Alevi ya da Sunni değildir; kendisi, tarihi görevini yerine getiren vatansever bir liderdir. Kanıtımız ise Batı’nın, ABD’ye tabi gerici Arap idarelerinin ve İsrail’in O’na karşı duyduğu büyük nefrettir. İlaveten Esad; bazıları kabul etsin ya da etmesin, Suriye halkının büyük bir çoğunluğunun desteğine sahiptir. Sonuçta bu, Suriye halkının alacağı bir karardır. Suriye halkının hakkıdır.

3- Bölge için planlanan projeler suya düştü: Suriye savaşı, bölge için tasarlanan Osmanlı zihniyetli, Vahhabi ve Siyonist projeleri suya düşürdü. Çünkü bu projeler, tarihi doğru bir şekilde okuyamadı. Suriyelileri tanıyamadı; onların vatana olan bağlılıklarını bilemedi. Bu şu soruyu akıllara getiriyor: Sonuç nedir!!!

Sonuç şudur: Devlete saygı, devletin içişlerine karışmama, kollektif güvenlik kavramının oluşturulması, ortak değerler üzerine kurulu iktisadi dayanışma... Çünkü Türkiye’nin Irak ve Suriye içişlerine Türkmen ve Sunni vb. bahanesiyle karışması demek; Suriye’nin de Türkiye içişlerine Alevi ve Arap vb. bahanesiyle karışması demektir. Bu da bölge ülkeleri arasında yeni çatışmalar ve savaşlar doğurur. Bu da bölgedeki tüm devletleri zayıf düşürür. Böylece kimse kimseye üstünlük sağlayamaz ve halklar arasında hiçbir zaman dayanışma olamaz. Soru şu ki: Şam ve Ankara arasındaki kapılar nasıl açılabilir? Çünkü bu kapıların açılması bölgede çok şey değiştirecektir.

Benim cevabım: Kapıları açmak hiç de kolay değildir. Ankara şunu bilmeli ki Suriyelilerin yarası çok derin. Ankara’nın yıllardır basın organlarıyla ve yetkililerinin açıklamalarıyla yaydığı nefret dolu dilin izlerini silmek epey zaman alacaktır. Burada, Suriye’de gelecekle ilgili bu bakış açısıyla konuştuğumda büyük bir anlayış göremiyorum. Buna rağmen tüm açıklığıyla öne süreceğim: Geleceğe bakmaktan başka umudumuz yok. Geçen 100 senede olduğu gibi Sykes-Picot felsefesini devam ettireceksek (Araplar, Türkleri sırtından bıçakladı ve Türkler, Arapların geri kalmasına neden oldu diyen felsefe) şimdi de “Türkiye, bölgenin yıkımına katkıda bulundu ve Araplar, Türklere karşı ABD ile işbirliği yaptı diyeceğiz!!!” Bu tarihi tekrarlamanın geleceğe yansımasıdır.

Türk idaresi, seçmenleri ve vatansever şahsiyetlerine sorum şu: Gelecek için ne yapmalı? Evlatlarımıza ve torunlarımıza miras olarak ne bırakacağız? Birbirimize karşı olan önyargılarımızı ne zaman yıkacağız? Çok olan ortak yanlarımızı ne zaman göreceğiz? Toplumlarımızın ve ülkelerimizin güvenliğini tehdit eden yabancı elleri ne zaman keseceğiz?

Bu yazım yayınlandığında Suriyeli-Suriyeli görüşmeleri için toplanacak Soçi konferansı bitmiş olacak. Suriye’de siyasi çözümü desteklemek herkesin çıkarınadır. Çünkü güvenli ve güçlü bir Suriye, Türkiye’nin de yararınadır.

İnanıyorum ki zeytin dalı, ağaca dönüşecek ve o ağaçtan evlatlarımız ve torunlarımız da yararlanacak. Nefret, kin, mezhebi, ayrımcı, aşırı-milliyetçi dil ve tutum bölgeye kanlı facialardan, yıkımlardan başka şey getirmedi. Geleceğin akıllı ve hikmet sahibi insanlara ihtiyacı var, savaşçılara değil. Kastettiğim kişilere: mesajım iletildi mi...

http://www.caferider.com.tr/-bessam-abu-abdullah--sam-ankara-kapisi-nasil-acilabilir_h20792.html