16-06-2012 tarihinde eklendi
Cevap Bulmalıyız Biz Hangi Taraftayız?


 

Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tespih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.[1]

Allah insanı yeryüzünde onun adına onun emir ve yasaklarını icra edecek onun hükümlerini tatbik edecek bir temsilci veya Kur’ani bir tabirle halifetullah unvanıyla yaratmıştır. Mayası mülki olan bu varlığın diğer mahlûklardan farklı bir yön ve boyutu daha vardır ki bu yön ve boyutu onu mümtaz bir mevkie taşımış bizzat yaradanı tarafından halifetullah olarak nitelenmiştir. Bedeni mülki olan insan yaratılıp içi boş bir kalıp belki de daha doğru bir tabirle bir heykel halini alınca cana can veren âlemlerin Rabbi ona kendi ruhundan üfledi.[2]

Böylece bu varlık bir taraftan müki oldu diğer taraftan melekuti. Bu iki farklı unsurun bileşimi halifetullahı meydana getirdi ve onu hiçbir varlığın ulaşamayacağı eşref-i mahlûkat payesine yükseltti.

Buna binaen insan iki boyutlu bir varlıktır mülki-dünyevi ve ruhi-melekuti. Her iki boyutun kendien has ihtiyaç, özellik, sıfat, haslet ve eğilimleri mevcuttur.

İki farklı unsurun bileşimi olan bu insanın derununda bir çekişmenin bir çekişmenin, bir fırtına ve tusunominin koptuğunun şahidiyiz. Ya mülki değerleri, sıfat ve eğilimleri galip gelecek ve onu halifetullatan uzaklaştırıp salt mülki ve dünyevi yapacak yahut melekuti boyutu galip gelecek ve onu rahmani bir varlığa dönüştürecek. İnsanın derununda olup bitenleri biraz da bu bakış açısıyla değerlendirmemiz gerek.

Ruhunun derinliklerinde olup bitenler sadece orasıyla sınırlı kalmamaktadır. Derundaki bu savaşın galibi bedenin dışına, dış dünyaya da hükmetmeye başlar. Aslında öteden beri insanlık tarihinde olup bitenler biraz da derundaki galibin eylem ve söylemleriyle alakalıdır.

Daha isabetli bir tabirle derundaki hak-batıl savaşının galibi dış dünyadaki hak-batıl savaşının birer neferidir. Habil-Kabil kardeşlerin mücadelesi bunun en bariz örneğidir. Daha sonraki yıllarda içindeki karanlık aydınlığa galip gelenler savaş meydanlarında kendiler gibi karanlığın efendileriyle birlikte hakkın karşısında aydınlığa karşı bir varoluş mücadelesi başlattı. İbrahim’in karşısında Nemrut, Musa’nın karşısında Firavun, Hz. Peygamberin karşısında Ebu Süfyan, İmam Ali’nin karşısında Muaviye İmam Hüseyin’in karşısında Yezit ve Yezidiler, İmam Zaman’ın karşısında Deccal sıralanabilecek en basit örneklerdir.

Hem bireysel hem de toplumsal olarak 21. Y.Y günümüz dünyası da bu varyasyondan müstesna değildir. Konu aslında bundan ibarettir. Son aylarda gelişen hadisler hakkında bireysel ve toplumsal olarak şu soruyu kendimize sormak zorundayız.

Biz hangi taraftayız?



[1] - Bakara / 30

[2]- Hicr / 29Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tespih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.[1]

Allah insanı yeryüzünde onun adına onun emir ve yasaklarını icra edecek onun hükümlerini tatbik edecek bir temsilci veya Kur’ani bir tabirle halifetullah unvanıyla yaratmıştır. Mayası mülki olan bu varlığın diğer mahlûklardan farklı bir yön ve boyutu daha vardır ki bu yön ve boyutu onu mümtaz bir mevkie taşımış bizzat yaradanı tarafından halifetullah olarak nitelenmiştir. Bedeni mülki olan insan yaratılıp içi boş bir kalıp belki de daha doğru bir tabirle bir heykel halini alınca cana can veren âlemlerin Rabbi ona kendi ruhundan üfledi.[2]

Böylece bu varlık bir taraftan müki oldu diğer taraftan melekuti. Bu iki farklı unsurun bileşimi halifetullahı meydana getirdi ve onu hiçbir varlığın ulaşamayacağı eşref-i mahlûkat payesine yükseltti.

Buna binaen insan iki boyutlu bir varlıktır mülki-dünyevi ve ruhi-melekuti. Her iki boyutun kendien has ihtiyaç, özellik, sıfat, haslet ve eğilimleri mevcuttur.

İki farklı unsurun bileşimi olan bu insanın derununda bir çekişmenin , bir fırtına ve tusunominin koptuğunun şahidiyiz. Ya mülki değerleri, sıfat ve eğilimleri galip gelecek ve onu halifetullatan uzaklaştırıp salt mülki ve dünyevi yapacak yahut melekuti boyutu galip gelecek ve onu rahmani bir varlığa dönüştürecek. İnsanın derununda olup bitenleri biraz da bu bakış açısıyla değerlendirmemiz gerek.

Ruhunun derinliklerinde olup bitenler sadece orasıyla sınırlı kalmamaktadır. Derundaki bu savaşın galibi bedenin dışına, dış dünyaya da hükmetmeye başlar. Aslında öteden beri insanlık tarihinde olup bitenler biraz da derundaki galibin eylem ve söylemleriyle alakalıdır.

Daha isabetli bir tabirle derundaki hak-batıl savaşının galibi dış dünyadaki hak-batıl savaşının birer neferidir. Habil-Kabil kardeşlerin mücadelesi bunun en bariz örneğidir. Daha sonraki yıllarda içindeki karanlık aydınlığa galip gelenler savaş meydanlarında kendiler gibi karanlığın efendileriyle birlikte hakkın karşısında aydınlığa karşı bir varoluş mücadelesi başlattı. İbrahim’in karşısında Nemrut, Musa’nın karşısında Firavun, Hz. Peygamberin karşısında Ebu Süfyan, İmam Ali’nin karşısında Muaviye İmam Hüseyin’in karşısında Yezit ve Yezidiler, İmam Zaman’ın karşısında Deccal sıralanabilecek en basit örneklerdir.

Hem bireysel hem de toplumsal olarak 21. Y.Y günümüz dünyası da bu varyasyondan müstesna değildir. Konu aslında bundan ibarettir. Son aylarda gelişen hadiseler hakkında bireysel ve toplumsal olarak şu soruyu kendimize sormak zorundayız.

Biz hangi taraftayız?



[1] - Bakara / 30

[2]- Hicr / 29

http://www.caferider.com.tr/cevap-bulmaliyiz-biz-hangi-taraftayiz-_m3053.html