25-09-2012 tarihinde eklendi
Batıyı Batı, Ortadoğu’yu Ortadoğu Yapan Şey Aynı Olursa


Batılı kendisini şöyle özetliyor: “Batı Avrupa’da bir dizi kanlı çatışmanın ardından öğrendiğimiz şudur: Bizi öfkeden deliye döndürse ya da tahrik etse de başkasının düşüncesine tahammül etmek zorundayız. Batı Kültürü denen şey budur, Avrupa’yı Avrupa yapan budur.”

Bu itiraf şunun içindi, Batının Orta Çağda, Katoliklerde katı din inançlarına karşı gelenleri cezalandırmak için kurulan kilise mahkemesi engizisyonun, batının nasıl bir barbarlık içinde olduğunu, batı toplumunun bundan bıktığını hatta Katoliklerin bu barbarlığını protesto etmek için isyan olarak Protestanların ortaya çıkmasıydı.
 
Engizisyon anlayışı batıyı bu hale getirdi. Kutsal kitapları tahrif edildi, yeni din anlayışları ortaya çıktı. Batı toplumu kiliselerden uzaklaştı, geçmişin kâbusuna yeniden dönmemek için papalık bir simge olarak ortaya çıktı. 
 
Artık kutsal kitaplara ve onları getiren peygamberlere yönelik eleştiriler komedi konularının malzemesi edildi. Bu kültür batıda normalleşerek oturdu.  Zaman zaman Engizisyon anlayışı gürültü koparsa da taraftar bulamadı. 
 
Bu süreç farklı bir Engizisyonu doğurdu. Bu mahkemelerin yerini kapitalist ve Siyonist Engizisyonu aldı. Kutsal kitapların öğretilerinden hiçbir eser bırakılmadı. Batının kıblesi Kapitalist ve Siyonist ilkeler oldu. Hal böyle olunca Batı toplumu, İslam dinini de aynı gözle değerlendirmeyi normal karşıladı. İslam dinini büyük fotoğrafta El Kaide ve Taliban anlayışı olarak gördü.
 
Bu görüntü, Engizisyon fotoğrafında gördüklerine çok benziyordu, hatta birebir aynıyıydı. Doloyısıyla onlar için böyle bir dinin, böyle bir anlayışın Katolik anlayışından hiçbir farkı yoktu. 
 
Batı, Kapitalist ve Siyonistlerin profesyonel çabaları sonucunda, İslam coğrafyasını barbarların, vahşilerin baş kesenlerin dünyası olarak batı insanına inandırmayı başardı. 
 
İngilizlerin Osmanlıya karşı oluşturduğu tekfirci vehhabi Katolik anlayışını, Pakistan’da oluşturduğu Talibanla anlayışıyla çeşitlendirdi, bunlara bir de Selefiliği ekledi. 
 
Böylece batının İslamlaşmasını durdurmayı ya da yavaşlatmayı planladı. Hatta daha da ileri giderek Allah’ın evinin bulunduğu, Hz. Peygamber (sav)’in şehrini bu anlayışla devletleştirerek resmiyet kazandırdı.  Müslümanların kıblesi artık Riyad olmuştu. Kıblenin değişmemesi için de hem petrol hem de hac gelirlerini bu işe finanse etti. Bu kale Emevi sultanı Muaviye’nin (la) yeşil sarayının yerini almış oldu. 
 
Ancak İslam dünyası bu tehlikeyi göremedi, görmek isteyenleri de mezhepi yönden  ayrıştırdı. Farklılıkları düşmanlık sebebi gösterdi. İslam dünyası da bunu ne yazık ki kabullendi. Ve yine ne yazık ki protestonlar kadar bu anlayışa karşı durma erdemini gösteremedi. Emeviler döneminde olduğu gibi.   
Sünni ve Şii dünya bu tehlikeli anlayışın ortasında bırakıldı. Tekfirci anlayış, Sünniliği de hegemonyası altına aldı. Artık bu anlayışın eli silahlı, hiçbir sınır tanımayan militanları mücahit ve cihatçı olarak kabul görmeye başladı. 
 
Kendi içindeki tehlikeyi göremez hale gelen İslam dünyası, kendi coğrafyasında bile batının ileri sürdüğü sözde demokrasi ve insan hakları temelli işgal, böl parçala bir birine düşür anlayışının inanarak peşine takıldı. 
 
Artık hakareti yapanlar cahildi ve biz de sabırlı olmayı öğrenmeliydik.  Öğrendikte.
Öğrendik çünkü tekfirci Vehhabi, Taliban, Selefi anlayışını yüce İslam olarak gördük ve onların yaptıkları iğrençliklere, başımıza ördükleri çoraplara karşı kılımızı bile kıpırdatmadık.
 
Biz alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa’nın (sav) ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimin ve Peygamber emaneti olan Ehli Beytin peşini çoktan bırakmıştık.  İslam dünyası bu değerlerin peşinden giden değil, onları kendi iğrençliklerine alet etmek isteyen tekfirci anlayışın peşine vagon yaptı.
 
Artık dinimizin kıblesi Riyad, siyasetimiz kıblesi de Washington ve Telaviv oldu.
Meşhur tabirle durmak yok yola devam…
http://www.caferider.com.tr/batiyi-bati-ortadoguyu-ortadogu-yapan-sey-ayni-olursa_m3129.html