26-09-2012 tarihinde eklendi
Nereden Nereye?-1


 Nereden nereye? Gel de Secdeye Kapanma!

Ezelde, Allah'ın dergâhındaki bütün meleklerin huzurda bulunduğu bir gün Allah'ın nazarı bir avuç değersiz topraktaydı. İşte bu topraktan bütün yaratılmışların en üstünü, Allah'ın iftihar ettiği, yaratıcılık sıfatının kudretinin tecelli ettiği bir varlık yaratılacaktı.
 
Öyle ki Allah bir seri yeminden sonra şöyle buyuruyor:
 
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” 
 
Bir avuç toprak! Tüm zerreleriyle insan ve insanlık işte bu bir avuç değersiz topraktan yaratılmıştır.  Yokluktan varlığa dönüşen bir avuç toprak. Hz. Âdem’den Hz. Hatem’e (s.a.a.), Hz. Hatem’den (s.a.a.)  kıyamet gününe kadar annelerinden doğan ve doğacak olan her insanın bütün zerrecikleri hazırdılar. Ama bazı zerreciklerin ayrı bir üstünlüğü var, kendilerinden süzülen nurdan anlaşılmaktadır. İşte bu, onların üstünlüğünün bu nuraniyetten kaynaklandığını göstermektedir. Bu nur Ben-i Âdemin hidayetini, hedefe ulaşmanın ve maksada ulaşmanın sorumluluğunu uhdesine almıştır. O nur, nübüvvet, imamet, din âlimleri, müminler, şehitlerin ve… nurlarıdır. Bunların üstünlüğü kuranda şöyle tavsif edilmiştir: 
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur.  Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.” 
 
Ama maalesef o değersiz toprağın arasında karanlık, ikiyüzlülük, tekebbür, kendini beğenmişlik gibi kötü sıfatlarla dolu olan ve âlemi kendi karanlık ve fesatlarıyla karartan zerreler de vardır. Onlar kendilerine bile yabancıdırlar. Bütün yaşantıları nefsanî arzuları ve şehvetperestlik üzerine kuruludur. Günahlara öylesine dalmışlardır ki bünyelerinde insanlık nuru bile kalmamıştır. Üstünlük arayışı hakikatleri anlamalarına mani olmaktadır. Onlar küfrün imamlarıdırlar. Hem kendileri hem de onlara uyanlar küfür ve sapıklık içerisindedirler. Hiçbir öğüt ve nasihat onlara fayda etmeyecektir. Allah (c.c.) onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
 
“Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız, elbette biz inanan insanlardan olurduk, derler.” 
 
İmam Bakır (a.s.) değerli dedesi İmam Ali (a.s.)’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Allah Hz. Adem’i yaratmadan önce yer yüzünde cin ve nesnas diye bir varlık yaratmıştı. Yeryüzünde yaşayan cin ve nesnasın davranışları gökyüzündeki melekler tarafından görülmüyordu. Allah (c.c.) Hz. Âdem’i yaratmak istediği zaman meleklerin gözleri önündeki perdeleri kaldırarak şöyle buyurdu: Ey meleklerim! Yeryüzüne bakın, yeryüzünün sakinleri olan cin ve nesnasa bakın ve onların neler yaptığını görün. Melekler yeryüzüne baktılar. Onların kötü işler yaptıklarını, haksız yere kan döktüklerini, Allah'ın emrine itaatsizlik ettiklerini ve… gördüler.” 
 
Allah'ın azamet ve iradesidir, hikmeti yeryüzünü imar edecek bir mahlûk yaratmasını gerektirmektedir. Bu nedenle şöyle nida etti:
“Yeryüzünde bir halife yaratacağım.”  “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” 
 
Meleklerin Bahanesi
Bu melekler için ağırdı, bir takım hareketlilikler baş gösterdi. Ne hata yaptık ki bizden bile üstün olan başka bir varlık yaratıldı! Korkuyorlar, kendilerini temize çıkarmak adına bu yeni varlık için bir takım kusurlar bahane ettiler.
İlahi! Yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecekler. Yaratıcılarına karşı günah, şirk ve itinasızlık edecekler. Kendi cinslerine karşı ihanet edecekler ve bir takım kötü sıfatların sahipleri olacaklar.
 
Ey melekler! Tüm bu boş vesvese ve kuruntulardan kurtulun, gönlünüz rahat olsun. Çünkü ben sizin bilmediklerinizi de biliyorum. Âdem’in hilafetinde sizlerin derk edemediği hikmetler saklıdır. O, hiçbir varlığın üstlenemediği bir emaneti üstlenmiştir.
 
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular. Onu insan yüklendi…” 
Melekler Hz. Âdem’in yaratılması hususunda Allah'ın dergâhına bir takım bahaneler ve itirazlar yönelttikleri için Allah (c.c.) melekleri imtihan etti. Bir takım rivayetlerde şöyle nakledilir: Melekler Allah'ın huzuruna itiraz ettiler ve dediler ki: Biz Ben-i Âdem’i yaratma yeryüzünde fesat çıkaracaklar ve günah işleyecekler demedik mi? Ama onları yarattın ve onlar fesat çıkardılar! Allah (c.c.) şöyle buyurdu: Susun! Eğer onların bünyesinde yarattığım şehvet ve gazap duygularını sizde de yaratsaydım, sizler de onlar gibi günah işlerdiniz. Melekler bunu kabul etmediler.
Allah (c.c.) imtihan için meleklere şöyle buyurdu: İçinizden en âlim ve üstün olanınızı seçin. Ona şehvet ve gazap duygularını vererek yeryüzüne yollayacağım.
 
Melekler kendi aralarından iki melek seçtiler. Allah (c.c.) onları insan kılığına soktu, şehvet ve gazap duygularını onlara verdi ve onları yeryüzüne yolladı. Onları dört şeyden menetmişti; şirk, zina, insan öldürmek ve içki içmek. O iki melek yeryüzüne indiler. Bir müddet insanlar arasında kadılık yaptılar. Bir gün güzel bir bayan bir davadan dolayı onların huzuruna geldi. Bayana baktığı zaman güzelliği karşısında mest oldu. Kadın onu kendi evine davet etti.
Daha sonra diğerinin yanına geldi, o da arkadaşı gibi bu güzellik karşısında kendisinden geçmişti. Kararlaştırılan vakitte o bayanın evine gitmeye karar verdiler. Tesadüfen kararlaştırılan gün melekler kadının evinin önünde karşılaştılar. Bir birlerinden utanıyorlardı. Daha sonra şöyle dediler: İkimiz de aynı şey için geldik. İkisi birden bayanın evine girdiler. Biraz eğlenmek istediler ama bayan istediklerini vermiyordu. Kadın şöyle dedi: Bu böyle olmaz, ben putperest biriyim. Ama siz Allah'a tapıyorsunuz. Benim putuma secde etmediğiniz sürece hiçbir şey yapmam. Melekler: Ama bu nasıl olur? Fakat şehvetleri onlara galip geldi ve puta secde ederek müşrik oldular ve şirk hakkında Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki şirk büyük bir zulümdür.”
 
Daha sonra: Hadi isteğimizi yerine getir dediler. Kadın: Hayır! İçki içmediğiniz sürece olmaz. Böylece içki de içtiler. Bu sırada bir dilenci kapıyı çaldı ve ansızın içeri girince onları gördü. Kadın: Şu dilenci sizleri gördü. Şimdi hemencecik herkese durumu anlatır ve bizi rezil eder. Peki, ne yapmalıyız? diye sorunca bayan şöyle cevapladı: Onu öldürün ve gömün. Zavallı dilenciyi öldürdüler. Tam bu sırada bayan gözlerden kayboldu. İki melek kendilerine gelince şöyle dediler: Gördün mü ne yaptık? Putperestlik yaptık, içki içtik, adam öldürdük ve zinaya yeltendik. Allah'ın bize yasakladığı dört şeyin dördünü de işledik.
 
Allah bu iki meleğe dünya ve ahiret azabı arasında seçim yapmalarını söyledi. Ahiret azabının daha ağır olacağını bildiklerinden dünya azabını tercih ettiler… 
 
İnsanda var olan tüm kötü sıfatlar, insanın kendisini yaratana karşı bilgisinin olmamasından kaynaklanmaktadır. İmanı takviye etmek ve daima Allah’ı anmak için O’nu tanımak gerekir. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim kendini (yaratılış âlemini) tanırsa işi ilerler.”
Buna göre, eğer insan kendini Allah'ın huzurunda daha çok görür ve onu daha fazla anarsa yaratan ile yaratılanın gerçek makamını bilmek durumunda olacaktır. Kesin olarak Rabbine karşı arif olan bir insanın sevgi ve ilgisi de fazlalaşacak, kalbi şeytani vesveselerden temizlenecektir. “Biliniz ki kalpler, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”  Eğer bunu başaramazsa bu acizlik  tuğyana ve isyankârlığa sebep olur ve sonunda insanı “en yüce Rabbiniz benim”  deme veya diliyle söylemese bile fiilleriyle bunu gösterme noktasına getirir.
http://www.caferider.com.tr/nereden-nereye--1_m3130.html