30-03-2015 tarihinde eklendi
ÂLİM DENİNCE AKLA…


    1- Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem): “İlim Allah'ın yeryüzündeki emanetidir. Alimler ise Allah'ın yeryüzündeki güvendiği emin kimselerdir. Her kim ilmiyle amel ederse gerçekte Allah'ın emanetine riayet etmiştir.” (Bihar'ul-Envar, c. 2, s. 36)
 
     2- Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem): “Ümmetimden iki grup ıslah olursa ümmetim de ıslah olur ve bozulursa ümmetim de bozulur. Kendisine, “Ey Resulullah! Onlar kimdir?” diye sorunca da, “Âlimler ve emirlerdir.” diye buyurdu.” (Bihar'ul-Envar, c. 2, s. 49)
 
     3- İmam Hasan Askeri (aleyhisselam): “Şiilerimizin âlimleri İslam sınırlarının koruyucularıdır. Bu yüzden Şiilerimizden her kim bu görevi üstlenirse makamı Rum ordusuyla cihad eden kimseden daha üstündür. Zira bu kimse dostlarımızın ve takipçilerimizin inanç sınırlarını korumaktadır.” (el-İhticac, c. 2, s. 155)
 
     4- İmam Ali (aleyhisselam): “Şüphesiz ki âlim kimse; oruç tutan, namaz kılan ve Allah yolunda cihad eden kimsenin mükâfatından daha büyük mükâfata sahiptir. Bir âlim öldüğü zaman kendisinden yerine geçen biri olmadıkça İslam'da doldurulması mümkün olmayan bir gedik açılır.” (Bihar'ul-Envar, c. 2, s. 43)
 
       5- İmam Hüseyin (aleyhisselam): “Şüphesiz ki işlerin mecrası ve hükümlerin icrası ilahi âlimlerin elinde olmalıdır. Onlar Allah'ın helal ve haramlarının eminleridirler.” (Tuhef'ul-Ukul, s. 172)
 
     6- Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem): “Sadece sizleri beş şeyden beş şeye davet eden alimlerle oturunuz: Şekten yakine, riyadan ihlasa, dünyaya rağbetten dünyadan yüz çevirmeye, kibirden alçak gönüllülüğe ve aldatıcılıktan hayır dilemeye...” (el-Bihar, 74/188/18)
 
      7- İmam Hasan Askeri aleyhisselam da babasının buyurdukları çerçevesinde şöyle buyuruyor: “Eğer Mehdi aleyhisselam’ın gaybetinden sonra halkı ona davet eden ve ona yönlendiren ve Allahın delilleri ile onun dinini savunan ve zayıf kulları İblis ve onun askerlerinden ve tuzaklarından ve Ehli Beyt düşmanlarından koruyan âlimler olmasaydı, bir tek fert dahi kalmaz, herkes Allahın dininden çıkardı. Ama o âlimler tıpkı geminin kaptanının dümeni tuttuğu gibi zayıf Şialarımızın kalbini korumuştur. Allah katında en üstün olanlar da onlardır." (Bihar-ül Envar, 2/6)
 
       Âlim denince akla yukarıdaki hadis-i şeriflerde anlatılanlar gelir. İslam'ın tarif ettiği âlim yukarıda anlatılanlardır. İyi ve muttaki âlimler Hz. fahri kâinat efendimizin ve Ehlibeyt imamlarının varisleri oldukları gibi, kötü âlimler de şeytanın varisleridir. Melekler iyi âlimlere hizmet etmeği kendilerine bir onur ve fazilet olarak addederler. İyi âlimlere hizmetkâr olmak, yaver olmak İmam Ali'ye Salman olmak gibidir. İyi âlimlerin ayakları altındaki toprak bile kutsaldır. Allah iyi âlimleri o kadar önemsemiş ve değer vermiştir ki, onların girdiği kabristandan onların adımları hürmetine mezkûr kabir ehlinden azabı kaldırır.  Onların takva elbisesine bürünenleri Enbiya ve Ehlibeytten sonra bu âlemin en üstünü oldukları gibi, insanların en şerlisi de kötü âlimlerdir. İlim gibi güzel bir cevhere sahip oldukları halde insanların en şerli konumuna düşmeleri onların Hz. Peygamber'in izinden çıktıkları içindir. Böyleleri dini emirleri ve kavramları nefisleri ile tevil eder ve kendilerine uyarlamaya çalışırlar. 
 
     Kötü âlimler Allah resulünün tebliğ metodunu işgal ederler ama asla O'na benzemezler. Nefislerini ilah edindikleri için emr-i İlahiye mugayir söz ve davranışlarda bulunurlar. Takvadan söz ederler, takvasızdırlar, ihlâstan söz ederler riyakârdırlar, ahlaktan söz ederler ahlaksızdırlar, birlik ve vahdetten söz ederler ayrıştırıcıdırlar, bozguncudurlar, taavundan-dayanışmadan söz ederler ama asla dayanışma içinde olmazlar, kıskançlığın çirkinliğinden söz ederler, kıskançtırlar, kinci olmanın mikrobundan söz ederler, kincidirler, sevgiden söz ederler, sevgisizdirler, gayretten söz ederler, tembeldirler, mektebe karşı yapılan hakaretlere ilmi minvalde sesleri çıkmaz, hizmetten söz ederler hizmet alanlarında çıkarı ön plana alırlar, adaletten söz ederler adil değildirler, hizmete kadir şinas olup hizmet sahibine destek olup teşekkür etmeyi Allah'a yapılan şükür olduğunu dile getirirler ama yapılan hizmet kendi hesaplarına ve çıkarlarına uyduğu takdirde kadir şinas olur, hizmete destek olur, hizmet sahibine teşekkür ederler. Kendilerini, yapılan hizmetlerde mihver olarak kabul ederler. Takımcılık ruhunu geliştirmeye çalışırlar ve takımcılık ruhunu keskinleştirme doğrultusunda programlar yaparlar. 
 
      Kötü âlimler İslam dünyasına ve Şialara yönelik tüm olumsuzluklara rağmen yine de nefsi çıkarların hesaplarını yaparlar. İşte Yemen bugün dünyanın gözleri önünde bombalanıyor, halklar, masumlar öldürülüyor. Batıl olan kuklalar batıllıklarına rağmen bir araya gelebiliyor ve birlik oluşturabiliyorlar. Ama hak yolun ve davanın yolcusu olanlar hak yol üzerinde, hak dava etrafında bir araya gelemiyor, birlik olamıyorlarsa; burada muhakkak nefs vardır ve toplum, bil husus gençlik nefse kul olup ayrıştıranlara karşı tepkilerini ortaya koymalıdır artık. Kansız halk devrimini gerçekleştiren Yemen halkının katledilmesinin en bariz sebebi İslam coğrafyasına her geçen gün Hüseyni duruş ve şuurun hâkim olmasındandır. Düşman bunu çok iyi bildiğinden, dünya kulları olan kukla krallar dünyalıkları için bir araya gelerek ittifak sağlayabiliyorlar. "Peki, ayet hadis, din anlatan âlim bu yaşananlara rağmen yine de ısrarla "BEN" egosunu bir kenara bırakmıyor ve birleştirici, dayanışmacı adımlar atmıyor, aksine ayrıştırıyorsa; inanmayın böyle nefsperest âlimlere."
 
      Bugün yanı başımızda, Irak'da Suriye'de Yemen'de kardeşlerimizin her şeyi mubah görülüyorken, yaşadığımız ülkede bazı şalvarlı, cübbeliler her gün bizleri hedef gösterircesine, değerlerimize, kutsallarımıza hakaretler ederlerken, vaazlarında bizlere beddualar ederek, bilinçsiz cemaatlerine âminler söyletirken; bizler bunlara rağmen bir araya gelemiyor, "toplumu ve gençliği" sosyal, siyasal, inanç alanlarında doğrulara yönlendiremiyorsak, toplumu birlik, dayanışma, vahdet ruhu içerisinde sevk ve idare edemiyorsak, bunların en önemli etkenlerinden biri nesf ve nefse tabi olanlardır. 
 
Oysa iyi, nitelikli, muttaki, muhlis âlimler yukarıdaki satırlarda zikredilen şeytani ve nefsanî sıfat ve fiillerin tam aksini kendilerine yaşam ve tebliğ ilkesi edinirler. Kötü âlimler nefse karşı, onun habis zararlarından mikrofon arkalarında, kürsüler de söz ederler, oysa nefs atına bindiklerinin farkında bile değildirler. Dışsal vahdeti ön ve birincil plana alıp içsel vahdetten söz etmeyen ve hatta içsel vahdete zarar verecek söylemler ve eylemler de bulunur böyleleri. Takvaları surette kalan, ilimleri zandan ibaret olan, saptırıcı, halkı ve gençliği şaşırtıcı âlimler gök kubbe altındaki, yer küresi üzerindeki en şerli ve en tehlikeli insanlardır. Böyleleri kendi ahretlerine zarar verdikleri gibi başkalarının da ahretlerini perişan ederler. 
 
      Bu zaman her bakımdan zor bir zamandır. Bir taraf da mektebi değerlere, bizlere, toplumumuza diş bileyen vahşi müanitler. Böyleleri yakın geçmiş zaman da ülkemizde ibadet ettiğimiz Allah evleri olan camilere bile kastettiler. Yani senin ibadet ettiğin ibadet haneye bile tahammül yok. Orta doğuda yaşananlar ise gözler önünde. Diğer taraftan ise içsel olan nefs ve nefsin yıkımları. İlahi değerleri, bütün hükümleri, ahiret olgularını, mahşer hesabını hiçe sayıp nefsini ilâh edinenlerle, Allah-u Teâlâ'ya ve hükümlerine karşı gelenlerle ve sûret-i haktan görünenlerle karşı karşıyasın. 
Ahir zaman ulemasından şeytani ve rezil sıfatlara bürünenlerin hepsi de sûret-i haktan göründüler, İslâm'ın vazgeçilmezi, kurtarıcısı gibi göründüler. Saf ve temiz Müslümanlardan bazıları da onlara inandılar, onlara iltihak ettiler ve böylelikle onlarda doğrudan, haktan ve haklıdan yanaymış gibi tavır aldılar yanlışları ve hataları doğrular adına yapmış oldular. Aslında sûret-i haktan görünen böyleleri, imkânları ve kitleleri görünce asıl hüviyetlerini ortaya koydular. Etraflarında kendilerine göre bir kalabalık görünce, hepsi de ayrı ayrı, dilleri ile değil de davranışları ile kimyalarını ilân ettiler. Kendi düzen çarklarını ayakta tutabilmek için kendilerini mizan gördüler. 
 
       Nefsini ilâh edinen imanı zayıf âlimler halkı kandırmaya çalıştılar. Oysa Allah-u Teâlâ Hadis-i kudsî'de şöyle buyuruyor: "Âhir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa âlet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler. Dilleri şekerden bile tatlıdır, amma kalpleri kurt gönlü gibidir."
Böyleleri okudukları ve halka anlattıkları ilahi emirleri bıraktılar, şeytanın adımlarına uydular. Bu hale düştükleri gibi, kendilerine inanan Müslümanları da bu hale düşürmüşlerdir. Okuduklarına, anlattıklarına amel etmeyen kötü âlimlerin bu gafletleri, yanılmak ve bilgisizlikten kaynaklanan bir gaflet değil, nefsi ilah edinmeden dolayı Hakk'a ve hakikate yüz çevirmelerinden kaynaklanan bir gaflettir.
Hidayeti dalâlete değiştiren, çıkarı satın alan bu zavallılar, her zavallıdan daha zavallıdırlar. Çünkü onlar çok kötü bir çığır açmışlar, beşeriyete çok kötü örnek olmuşlardır. Âlim olduğunu sandılar, ulemâ sıfatı altında cehaletlerini ve şerlerini yaydılar. Zan, nam, şöhret, madde ve menfaat uğruna şeytana kul oldukları gibi, kendilerine uyanları da mahvettiler. Bu halleri ile kendilerini halkın en iyileri, en faziletlileri zannederler. Oysa bunlar Allah katında en düşük kimselerdir.
 
      İşte iç yüzlerini, sıfatlarını anlatmaya ve ortaya koymaya çalıştığımız kötü âlimlerin durumu budur. Kendilerine âlim süsü veren bu gibi kimseler, hem İslâm'ın ön safında görünmek isterler, hem de Din-i mübin'i kendi arzu ve heveslerine uydurmaya çalışırlar. 
 
     Bazıları da hidayetten uzak kimseleri mektebe ısındırmak ve onların beğenisini kazanmak için mektep adına bazı tavizler vermekte bir mahzur görmezler. Böylece akıllarınca bir münkiri veya bir münafığı mektebe ısındıracağız derken hem kendileri vebal altına girmiş olurlar ve hem de mektebe ve etraflarına zarar vermiş olurlar ve mektepten olan bazılarının mektepten ve çilekeş muhlis âlimlerden soğumalarına sebep olurlar.  
 
     Türkiye'de hizmet eden Ehlibeyt mektebinin âlimlerini hizmet ettikleri birim, kurum, kuruluş, şehir, ilçe, köy, mahalle dışında düşündüğümüz zaman; acaba kaç tane âlimin hizmet ettiği birim dışında hizmetini veya varlığını görebiliriz??? Mektebe karşı sözlü veya yazılı bir saldırı yahut bir hakaret yapıldığı zaman kaç tane ilim ehlinin kaleminin devreye girerek ilmi cevaplar ve savunmalar yaptığını görebilmekteyiz. Enerjisini dağıtmakta, boş işlerde değil bu dalda kullanan kaç âlim görmek mümkündür? Makam-ı muazzamı rehberi seyyid Ali Hamanei dinlemiş olduğum bir sohbetinde şöyle diyordu: "Bizim talebelik yıllarımızda Ehlibeyt mektebi aleyhinde bir yazı yazıldığı zaman havzadaki talebelerin (âlimlerin) sayısı kadar kalem devreye girer ve cevaplar yazılırdı." Ne yazık ki bugün durum çok vahim bir hal almıştır. Bugün sayı çoktur ama kalem azdır. Adet çoktur ama yazan azdır. Cevap veren ise çok mu çok azdır. Az olanlarda cevap verdikleri zaman hem cevap alanlar ve yandaşları tarafından hakaretlere maruz kalırlar, hatta mahremlerine bile hakaretler yapılır ve hem de mektebin mensubu olan birileri tarafından aforoz edilirler. Mektep mensubu oldukları halde inanç değerlerine yapılan hakaretlere cevap veren kalemleri ve sahiplerini aforoz ediyorlarsa, bunda nefsi ilan edinen kötü âlimlerin çok etkisi yok değildir. 
 
      Âlimlerimizin tamamı veya çoğunluğu sosyal medyayı iyi bir tebliğ kürsüsü olarak değerlendirse ve bu alanda aktif bir şekilde mektebi anlatarak hizmet etseler, daha fazla insana ulaşılmış olacak, mektep daha çok anlatılacak ve böylelikle bizleri biz anlatmış olacağız başkaları değil. Sosyal medyada 100 tane Şia âlimi aktif olsa ve her biri günde yüz kişiye ulaşmış olsa; bir günde 1000 kişiye, bir ayda 30 bin kişiye ulaşılmış olur. Bunun mektebe kazanımlarını varın sizler hesap edin artık. 
 
     Âlim; Kendini okuyan, dünyayı okumaya çalışan, düşünen, araştıran, sorgulayan, yaşamı anlamlandırmaya çalışandır.
Âlim; İslam davasına sahip çıkmaya çalışandır. Melekler ilim öğrenenlere, yaptıklarından hoşlandıkları için, kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde olanlar, hatta sudaki balıklar ilim öğrenen kimseye Allah`tan yardım ve bağış dilerler. İlim sahibinin âbid`ten üstünlüğü, ayın yıldızlardan üstünlüğü gibidir. 
 
Âlim; Bireyin ve toplumun şekillenmesine ve gelişmesine çalışandır.
Âlim; Kendisi gibi olana rapor verme düşüncesi ile değil, Allah'a hesap verme şuuru ile hizmet ve tebliğ edendir.
Âlim; Beşikten mezara kadar ilim tahsil eden hayatını ilim yoluna vakfeden araştırmacıdır.
Âlim; araştırmaları, ilmi çabaları ile kendini yenileyendir.
Âlim; “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen, ya da ilmi seven ol. Fakat beşincisi olma helâk olursun.” hadisi gereği Allah’ın kendisine tahsis ettiği ömrü değerlendirmeye çalışandır.
Âlim; yılmadan, usanmadan, kınayanlara ve şaşı bakanlara aldırış etmeden tebliğ görevini yerine getirmeye çalışan mücahittir.
Âlim; kalbi Hak, aklı halk ile olan, niyetinde ihlâs, işinde feraset ehli olandır.
Âlim; geçmişin tecrübesini geleceğe taşıyan şimdinin vicdanıdır. Ne geçmişe takılıp kalır ne de gelecek gözünü korkutur.
Âlim; Toplumun birlik harcı, özelde hitap ettiği toplumun genelde insanlığın geleceğini belirleyen kişidir.
"Âlim; yanan çerağa benzemeli. Hizmet ateşinde yanmalı, erimeli ve etrafına ışık saçmalıdır."
Tevfik Allah'dandır. 
Selam ve Dua ile
http://www.caferider.com.tr/lim-denince-akla_m3323.html