04-03-2016 tarihinde eklendi
HZ. FATIMA'NIN ÇİLELERİ


Hz. Peygamber (s.a.a)'in vefatından hemen sonra hilafeti gasp ederek Ehlibeyt'e yapılan haksızlık ve zulümlere karşı ilk mücadeleyi Hz. Fatıma (a.s) başlatmıştır. Peygamber (s.a.a)'den sonra mücadeleye başlayan Hz. Fatıma aynı zamanda hayatını mücadele ile noktalamıştır. Hz. Fatıma, babasının vefatından sonra 75 gün yaşamıştır. Hayatının tamamı ile beraber bu, 75 beş günün tamamının da gecesi gündüzü mücadele ile doludur. 

Hz. Fatıma (a.s) babasından sonra gece gündüz ağlıyordu. Hem de öyle bir ağlamak ki, sonunda Medine halkı bundan rahatsız oldu ve Hz. Ali (a.s)'ın yanına gelerek "Ya Ali, Fatıma'ya söyle ya gündüz ağlasın, biz gece uyuyalım veya gece ağlasın biz gündüz uyuyalım" dediler. Acaba Hz. Fatıma (a.s) çok seslimi ağlıyordu da komşular bundan rahatsız oluyordu? Acaba böyle bir ağlamak Fatıma (a.s)'ın şahsiyetiyle uyum sağlar mı? Gerçekten Hz. Fatıma (a.s) yüksek sesle mi ağlıyordu yoksa olay başka türlü müydü? Bu konuyu günümüz İslami toplumlarına indirgeyerek ele alalım. Günümüz İslamî toplumlarında bir aileye ve bir kadına sonsuz zulüm ve haksızlıklar yapıldığını düşünelim. Böyle bir kadın sokaktan geçenlerin sesini duyacağı bir şekilde yüksek sesle ağlarsa ve bunu günlerce devam ettirirse o toplumda yaşayan Müslümanlar bunu nasıl karşılarlar acaba? Hz. Peygamber (s.a.a)'in yanına bir kör geldiğinde Hz. Fatıma (a.s) hemen tesettürünü alırdı. Bunu gören babası; kızım onun gözleri görmüyor, neden hicabını aldın diye sorduğunda, şöyle cevap verirdi: "Evet, o kördür ve beni görmez, ama benim kokumu hissedebilir, bunun için hicabımı aldım." Hz. Fatıma (a.s) bu şekilde çok ince düşünen bir şahsiyetti. Bu şekilde çok ince düşünen birisi acaba sokaktan geçenler tarafından duyulacak şekilde yüksek sesle ağlamış olabilir mi? Eğer yüksek sesle ağlamıyor idiyse peki, Medine halkı niçin ve neden rahatsız oluyordu?

Hz. Fatıma (a.s), babasının vefatından sonra okuduğu hutbeleri ve Medine halkına yaptığı serzenişlerin ardından insanların gerçeklere kayıtsız kaldığını görünce büyük üzüntü duymuştu. Her sabah Baki kabristanına gider, akşama kadar orada ağlar, akşam olunca da tekrar evine geri dönerdi. Müslümanlar Hz. Fatıma (a.s)'nın her gün yaptığı bu ziyareti görüyor, onun ruh halinin nasıl olduğunu derk ediyor, kabristandan geldikten sonra da evinde oturup ağladığını biliyorlardı. Bu ise hakka karşı kayıtsız kalan Medine halkının vicdanlarını kemiriyordu. Dolayısıyla Hz. Fatıma'da (a.s) gördükleri durumdan çok rahatsız oluyorlardı.

Hz. Ali, Hz. Peygamber (s.a.a) için ne idiyse Hz. Fatıma da (a.s) İmam Ali (a.s) için oydu. Hz. Fatıma (a.s) Hz. Ali (a.s)'ın dava ve dert yoldaşıydı. Cabir b. Abdullah el-Ensari der ki: «Ben, Hz. Peygamber (s.a.a)'den İmam Ali (a.s)'a şöyle buyurduğunu duydum: "Selam sana olsun ey iki gülün babası. Sana iki rüknü vasiyet ediyorum!" Hz. Peygamber (s.a.a) dünyadan gittikten sonra İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: Peygamber (s.a.a)'in bana tavsiye ettiği o iki rükünden biri işte budur! Hz. Fatıma (a.s) da dünyadan giderken "Bu da ikinci rükündür!" dedi. Bu sebepten dolayı Hz. Fatıma (a.s) dünyadan gittikten sonra Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyordu: "Ben şimdi içimi kime dökeyim, derdimi kime söyleyeyim?" (Bihar-ülEnvar, c.43, s.173)

Rivayet edilir ki bir gün Hz. Fatıma (a.s) ile babası arasında şöyle bir konuşma geçti: Hz. Fatıma: Babacığım, yarın kıyamet gününün vahşeti ve dehşetinde, o büyük günde seni ararsam nerede bulayım? Resul-i Ekrem (s.a.a): Beni, cennet kapılarının yanında bulursun. Hz. Fatıma: Babacığım, orada bulamazsam seni nerede bulayım? Resul-i Ekrem (s.a.a): Beni orada bulamazsan Kevser havuzunun yanında, ümmetime su verirken bulursun. Hz. Fatıma: Babacığım, seni orada da bulamazsam nerede bulayım? Resul-i Ekrem (s.a.a): Beni sırat ve mizanın yanında bulursun. Hz. Fatıma: Babacığım seni orada da bulamazsam nerede bulayım? Resul-i Ekrem (s.a.a): Beni cehennemin kapısının önünde bulursun. Ben orada ümmetimi bekleyeceğim ve ümmetimin günahkârlarının bağışlanması için Rabbimden niyazda bulunacağım. Bu sözü babasından duyan Hz. Fatıma (a.s)'ın sevincinden yüzü açtı. Hz. Peygamber (s.a.a), kızının sevindiğini görünce şöyle buyurdu: İşte, bunun için Fatıma benim vücudumdan bir parçadır!

Bir gün İmam Ali (a.s)'ın evinde yiyecek hiçbir şey yoktu. Hz. Ali Sendel isimli Yahudi bir komşusundan biraz borç istedi. Komşusu Hz. Ali (a.s)'a bu borcun karşılığında bir teminat isterim dedi. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) da evde bulunan Hz. Fatıma (a.s)'ın elbiselik kumaşlarından bir tanesini Yahudi komşusuna verdi. Gerçi bunun bir hikmeti vardı. Zira İmam Ali (a.s) normal şartlarda böyle bir şeyi yapmaz. Gecenin bir vakti o Yahudi'nin hanımı uykudan uyandı ve odadan ışık geldiğini gördü. "Bütün ev ahalisi uyumaktadır, peki bu ışık da neyin nesidir?" diye merak etti ve ışığa doğru gitti. Odaya girdiğinde, Hz. Ali tarafından kocasına verilen Hz. Fatıma'nın elbiselik kumaşından nur saçıldığını gördü. Hemen ev ahalisini uyandırdı ve komşularına da haber verdiler. Bu nuru gören Yahudilerden 80 kişi Müslüman oldu.

Selam ve Dua ile…

http://www.caferider.com.tr/hz--fatima-nin-cileleri_m3359.html