01-11-2016 tarihinde eklendi
SEÇİCİ OLMAK VE OLMAMAK!


İnsanoğlu hayatın her evresinde her konuda seçicidir; Mide konusunda, seyahat konusunda, eş tercihinde, meslek konusunda, çocuğunun okulu, öğretmeni konusunda ve hatta pazardan aldığı bir kilo peynir, iki kilo sebze/meyve de bile seçicidir. Sağlığı için doktor konusunda, hayatını sürdüreceği eş konusunda, yol arkadaşı konusunda yani hayatın her alanı ve her konusunda seçicidir insanoğlu.

Ancak ne yazık ki Müslümanların kahır çoğunluğunun seçici olmadıkları tek ve çok önemli alan dinimi kimlerden öğreneceğim, kimleri, hangi rehberleri kendime ahiret kılavuzu edineceğim, hangi âlimleri kendime dinimi öğrenme üstadı edineceğim…

İşte dün ve bugün Müslümanların problemlerinin, sorunlarının, iç tartışmaların, kısır döngülerin en önemli sebeplerinden bir tanesi bu önemli konuda seçici olmamalarıdır. Her konuda seçici olan biz Müslümanlar bu önemli konuda neden seçici olmuyor veya olamıyoruz!

İnsanlık tarihinde hak ve batıl daima karşı karşıya olup bir birlerine karşı mücadele etikleri gibi, bu mücadele bu günde devam etmektedir ve devam da edecektir. İslam Peygamberinden sonra hak cephesinde olup kendilerine Allah tarafından hak misyonu verilen peygamber Ehlibeyti ve batıl cephesinde olup Şeytan tarafından kendilerine batıl misyonu verilen Ehlibeyt düşmanları, Emeviler, Abbasiler ve diğerleri bu güne kadar hem düşünce ve inanç alanlarında ve hem de fiil ve eylem alanlarında karşı karşıya olmuşlardır. Bu durum kendisini, bu iki cenah arasında savaşlarla, batıl ve avenelerinin peygamber Ehlibeytine olan zulüm ve baskıları ile ve onların isimlerini, inanç ekollerini yok etme girişimleri ile göstermiştir.

İlim ve hikmet şehrinin kapısı, sünnet ve ilahi kavramlara giden yol Hz. İmam Ali'ye yıllarca minberlerde sebbedilmesi ve Hz. Ali'den Ehlisünnet kardeşlerimizin altı sahih kaynağını yazanların bu kaynaklarında sadece 586 hadis nakledilmesi, ancak Hz. Peygamberimizin dünyasını değişmesinden on dokuz ay önce Müslüman olduğunu ibraz eden Ebu Hureyre'den 5374 hadis nakledilmesi ve yine bu kaynaklarda tarihte dört bin öğrencisi olduğu bilinen ve mezhep imamlarının üstatlığını yapmış olan İmam Cafer Sadık'dan çok az hadis nakledilmesi ve yine imam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık'dan yetmiş bin hadis ezberleyen Cabir Cofi’den Ehlibeyt imamları gibi ric’ata inandığı için bu kaynakların bazılarında bir hadis bile nakledilmemesi hak ve doğruda seçici olmamaktan kaynaklanmıştır.

-Bir tarafta haklarında yüzlerce Kuran ayetlerinde övgü ile söz edilen hidayet önderleri Ehlibeyt imamları var, diğer tarafta yerilenler var.

-Bir tarafta Kuran’ın tabiri ile “şecerimel’une” var diğer tarafta “şecereimübareke” var.

-Bir tarafta Kuran’dan, sahih sünnetten sapmamanın iki teminatı olan “Sakaleyn” (Kuran/Ehlibeyt) var, diğer tarafta“Sakaleyn”’in karşısındaki            “Sakife” tefekkürü var.

-Bir tarafta ilim şehrinin kapısı İmam Ali aleyhisselam var, diğer tarafta teyemmüm hükmünü bilmeyen var.

-Bir tarafta adaletin zirvesi imam Ali aleyhisselam var, diğer tarafta zekâtı bahane ederek Müslümanların kılıçtan geçirilmesini emreden var.

-Bir tarafta savaş ve cihat meydanlarının korkusuz yiğidi imam Ali aleyhisselam var, diğer tarafta savaştan kaçanlar var.

-Bir tarafta kendisini Hz. Peygamber için isteyen var, diğer tarafta Hz. Peygamberi kendileri için isteyenler var.

-Bir tarafta Hz. Peygamberin davasına canını feda eden var, diğer tarafta Hz. Peygamberden bir şeyler umanlar var.

-Bir tarafta zalime, zulme, ayrıştırmaya, sömürüye, beytulmalın talanına karşı olup hidayet imamı imam Ali aleyhisselamın yanında yer alan Ebuzerler, Salmanlar, miktatlar, Ammarlar… var, diğer tarafta ise Müslümanların içerisinde fitnelerin çıkmasına sebep olan Mervan b. Hikemler, Gazali’in tabiri ile zinakar vali Muğiyre b. Şubeler, Müslümanları kılıçtan geçiren Halit b. Velitler var.

-Bir tarafta cennet gençlerinin iki efendisi İmam Hasan ve İmam Hüseyin var, diğer tarafta Muaviye, Amr As, Yezit ve avaneleri var.

-Bir tarafta abdest alırken rengi sararan, namaz kılarken titreyen İmam Hasan aleyhisselam var, diğer tarafta içkili, sarhoş namaz mihrabına geçen, sabah namazını dört rekat kılan ve mihraba istifrağ eden Küfe valisi Velit var.

-Bir tarafta İmam Cafer Sadık aleyhisselam var, diğer tarafta o hazretin öğrencilerinden bazıları ve hükümetler tarafında Caferi Sadık ekolüne karşı desteklenen sözde bazı ilim adamları var…

-Bir tarafta asrının bütün ilim adamlarını, hatta gayri müslim ilim adamlarını münazaraları ile susturan İmam Rıza aleyhisselam var, diğer tarafta zalim Harun ve mel’unMemun var…

-Bir tarafta asrın imamı, beklenen Mehdi (a.f) var,  diğer tarafta sahte mehdiler var…

-Bir tarafta Filistin davasını, Mescidi Aksa yarasını kendisine dert edinen ve bu dert ile bu dünyadan ayrılan merhum imam Humeyni var, diğer tarafta siyonizme kuklalık yapan saray ve doların sözde ilim adamları var…

-Bir tarafta Müslümanların vahdetini, kardeşliğini, dayanışmasını ilke edinen velayet-i fakih Seyid Ali Hamanei, Ayetullah Sistaniler var, diğer tarafta mezhep bağnazlığı, mezhep kışkırtıcılığı yapan sözde ilim adamları, tarikar şeyhleri var…

Aziz kardeşlerim birbirine aykırı olan nur ve zulmet, hak ve batıl, doğru ve yanlış olan bu örnekleri fazlası ile yazmak mümkündür. İşte böyle bir durumda Müslümanlar kahır çoğunlukta tercih ve seçimlerini maddeden, makamdan, güçten, batıldan, yanlıştan yana kullandıkları için Müslümanlar arasında mezhepler, farklı radikal akımlar türedi ve bu radikal akımların başını dün hariciler çekti bugün ise selefiler, tekfirciler çekmektedir. Müslümanların kahır çoğunluğu seçimlerini yanlıştan yana kullandıkları için Hz. Peygamberin emaneti olan, meveddetleri Kuran tarafından Müslümanlara farz kılınan hidayet önderleri olan Ehlibeyt imamlarının on biri kılıç veya zehir yoluyla şehit edildiler, on ikinci hidayet önderi ise Allah’ın emri ile gaybete çekildi. Bu zulümler ile beraber tarih boyunca ve bugün hidayet imamları Ehlibeyti ve ekolünü tercih edenler ve seçimlerini sevgileri farz olan Ehlibeytten yana yapanlara türlü türlü zulümler, işkenceler, iftiralar, karalamalar yapıldı ve yapılmaktadır. Böylelikle Müslümanlar kısır döngülerden, içsel kargaşalardan, kamburlarından asla kurtulamadılar ve her geçen gün kamburlar çoğalmaktadır. Bu söylediklerimiz on dört asır boyunca Müslümanların genel durumudur.

                Müslümanların kendi içerisinde, yani Ehli sünnetin kendi içerisinde ve Şia’nın kendi içerisinde de ne yazık ki durum genelde aynı minvaldedir. Bugün ehli sünnet içerisinde ümmetin birliği, Müslümanların kardeşçe yan yana dayanışma içerisinde yaşamalarından yana olan çok değerli ilim adamları var ama genelde bunlara söz hakkı verilmez, bunlar ön plana çıkartılmaz. Sebep aslında gayet açıktır.

                Aynı nahoş ve vahim hal kısmi olarak Şia’nın içerisinde de vardır. Şia camiasında da ne yazık ki Müslümanların birliğini ihlal etmeden mektebi değerleri çok güzel ifade eden, tebliğ eden, çalışmaları olan ilim adamları bulunmaktadır. Ancak camia genelde böylelerine rağbet etmez, böylelerinin çalışmalarını takviye etmez. Genelde nabza göre şerbet verenler, bir yerlerin güdümünde olanlar, türlü türlü renklere bürünenler, dili tatlı ameli acı olanlar, dili başka kalbi başka olanlar, bir yerlerin maddi sermayeleri ile hareket edenler… daha fazla rağbet görmüşler ve genelde böyleleri tercih edilmişlerdir.

Hal böyle olunca böyleleri de kendi yanlışlarına, hatalarına sus pus olanları, kendilerinin safında olanları ön plana çıkarırlar, kendilerinden taraf olanların yanlışlarını bile görmezden gelirler. Diğer taraftan böylelerinin yanlışlarını onaylamamak adına böyleleri ile yan yana olmayanlar ama hizmetlerini, tebliğ çalışmalarını çok güzel yapanlar dolaylı yahut direk olarak bastırılmaya ve sindirilmeye çalışılırlar.

İşte balık baştan kokunca kısır döngüler de kendiliğinden zaten ortaya çıkar. Bu yanlış ve vahim durumun tedavisi mümkündür ve bu da halkın seçimlerini, tercihlerini doğru olanlardan yana kullanmalarına bağlıdır. Halk Hz. İmam Ali aleyhisselamın şu sözünü kendilerine ilke edinmelidir; “Yanlış yapanları tenkit edin ki yanlışlarından vaz geçsinler, güzel iş yapanları teşvik (takdir) edin ki güzel işlerini çoğaltsınlar.” Halkın ölçüsü ve ilkesi bu kavram olduğu zaman sosyal sorunlar büyük bir ölçüde yok olacaktır.

Toplum seçim ve tercihlerini yanlı/yanlış yapanlardan taraf kullandığı zaman ölçüleri hak, doğru, mektep, ilkeli hizmet olmayanlar halkı cehaletten, kutuplaşmaktan, bağnazlıktan mezhepçilikten, ırkçılıktan, cemaatçilikten bilahare şuculuk, buculuk, çilikçilik, çulukçuluk,  taasubuna götürmekten başka bir şey yapmazlar. Ama derdi, tasası mektebi değerlerine ve mektep mensuplarına ilkeli tebliğ olanların kalemlerinden beyanlarından ilim, irşat, birlik, mana, ahlak ve marifetten başka bir şey çıkmaz. Cennet pazarının müşterisi olan muttakiler, doğru, ilkeli ve nitelikli insanlar irşat ihraç eden kalemlere ve beyanlara sahip çıkmalı ve o kalemlerden ve beyanlardan yana olarak nitelikli olduklarını "kaleme yemin içene" kanıtlamalıdırlar. Zamanı çok iyi okuyan, İslami ilimler ile bakış ve görüşünü şekillendiren, bağnaz ve nefsi saplantılara girmeyen, ilmi şekil, kıyafet, binek ve cep de görmeyen, bildikleri ile ilimleri ile amel edenler, basiret ve hidayet üzere olanların çalışmaları himaye edilmeli, desteklenmelidir.

Toplum tercih ve seçimini, taraf ve desteğini doğru ve ilkeli hizmet yapanlardan yana göstermediği zaman,  halk arasında yaygın olan şu söz "yarım tabip candan yarım âlim dinden eder insanı" vuku bulmuş olur. İslami bir camiada hastalık ve hastaların sayısı çok ise ve bu hastalıklar ve hastalar her geçen gün artış kaydediyorsa bu durumun müsebbibi olarak biraz da sorumluluklarını yerine getirmeyen ilim adamlarını görmek gerekir.

Aziz kardeşlerim! Bu gün insanlığın çilesi nefsi eğitmemekten, cehalet, tarafgirlik, yanlış kavramlar üzerine yandaş olmak ve bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. İslam dininin Peygamberlerden ve Ehlibeyt imamlarından sonra tebliğ ve irşat yükümlülüğünü emanet ettiği ilim adamları bu emanet bilinci ile insanlığın çilesinin kaynağını yani bataklığı kurutmak için bir şeyler yapmalıdırlar. Bu, ilim adamları için vazgeçilmeyecek, önemsenmeyecek, hafife alınmayacak bir görev ve sorumluluktur. İlim adamları ve dava erenleri böyle yaparlarsa "Mevla"nıntevfik ve inayetine nail olmuş olurlar.

Selam ve dua ile…

http://www.caferider.com.tr/secici-olmak-ve-olmamak_m3409.html