25-05-2012 tarihinde eklendi
Önce Canan, Sonra Can


 Öncelikle mübarek Üç ayların ilki olan Recep ayının, ülkemize ve tüm İslam âlemine huzur, barış ve esenlik getirmesini diler, ibadet ve itaatlerimizin kabulünü Allah’tan niyaz ediyorum. Mübarek üç aylarınız kutlu olsun

İnsanların dünyevi ve uhrevi güzellik ve saadetini kazanmaları için hangi hususlarda önceliği kendilerine; hangi hususlarda önceliği dini kardeşlerine tanımaları yüce İslam dininde çok net belirlenmiş ve açıklanmıştır. Yine hangi hususlarda insanların kendilerini başkalarına ulaşmaları, geride kaldıklarını fark ettiklerinde kendilerinde bir eksiklik görmeleri ve bu eksikliklerini gidermeleri için de onlara apaçık yollar, yüce dinimizce çok net beyan edilmiştir.

 Örneğin; insan, kendi nefsini tezkiye etmede başkalarından kendini önde görmek zorundadır. Özveri, paylaşım yardımlaşma ve saire gibi hususlarda, din kardeşini kendinden önde görmeli ve gözetmelidir. Bir kardeşini kendinden daha mükemmel gördüğünde kendini gözden geçirmeli, “Neden bende böyle olamadım?” diye kendini sorgulamalı ve o kardeşi gibi olması için üzerine düşeni –Allah için- yapmalıdır.

 İnsanların, kendilerinden önce dini kardeşlerini düşünmeleri, önce dini kardeşlerinin sorun ve dertleri hususlarında onları görmeleri ve önceliği onlara sunmaları, aslında bir açıdan da önceliği kendilerine sunmuş olmalarıdır. Şöyle ki; insan kendini değil dini kardeşini düşünüp kendinden önde tutarsa; onu da gören ve gözetenin yüce Allah olduğundan asla kuşkusu olmamalıdır.

Böylece kendi dünyevi ve uhrevi saadetini kazanması mümkün olur. Aksi halde boşuna bir uğraşla kalmayıp, kendine uhrevi sıkıntılar da yaratmış olur. “Önce canan sonra can” demek ve bunu eylemle gerçekleştirmek aslında insanın en yüce ve ulvi erdemliğidir; ama,  ne acıdır ki; hep aksini yapmaktayız.

 Bu nedenle de ileriye gittiğimizi zannederken bir anda dibe vurduğumuzu görürüz. Oysa Allah için yapılanlar ve Allah için önceliklerimiz, kendimizden önce dinimiz ve din kardeşlerimiz için olursa, başarılı olmamak için her hangi bir neden kalmayacak. Konunun iyi aydınlanması için yüce kuran ve eylemleriyle söylemleriyle insanlığın kendine her açıdan örnek ve önder olarak görmesi gereken, özellikle Hz. Fatıma’nın (s.a) nurani hayatlarından örnekler vererek ve masum İmam’larımız, (a.s) gönüllerimizi nurlandıran buyruklarıyla konuyu siz değerli okurlarımıza sunmaya çalışacağız. Umulur ki; kendime ve siz değerli okurlara amel etme liyakatını Allah nasip eder.

 1-Hz. Hasan (a.s) annesi hakkında şöyle demiştir: “Annem Fatıma’nın bir cuma gecesi, kendi mihrabında sabaha kadar rükû ve secde (ibadet) halinde olduğunu, mümin erkek ve kadınların ismini birer-birer anarak çok dua ettiğini, fakat kendisi hakkında hiç dua etmediğini gördüm. Bunun üzerine anneme:

“Anne, neden başkaları hakkında dua ettiğin gibi kendin hakkında da dua etmiyorsun?” dedim. Şöyle cevap verdiler: “Yavrum! Önce komşu sonra insanın kendisi.” Veya“Önce komşu sonra ev halkı”  (1)

Ne acıdır ki; bizlerdeki zihniyetse önce “ev halkı sonra komşu” veya “önce can sonra canan” olduğundan bir yerlere gelememişizdir. Hayatın birer oyuncakları veya oyunun birer aktörleri olmaktayız. Allah bu durumdan kurtulmayı “önce komşu ve önce canan sonra can” inancını ve eyleminin bizlerde gerçekleşmesini nasip eylesin.

 Kuran’ın emirlerinden olan fedakârlık ve özveri, başkasını kendine yeğlemek demektir. Kendi ihtiyacı olduğu halde, başkasının ihtiyacını gidermeyi tercih etmektir. Fedakârlık ve özveri, insanlığın en görkemli tavırlarından biridir. Kuran’da bu özellik ve nitelik fevkalade övülen bir davranış ve haslettir.

   2-Nitekim Mekke’ye hicret eden muhacirleri kendilerine yeğleyen Medineli Ensar hakkında Kuran şöyle buyurur: "...Kendilerinde bir ihtiyaç olsa bile kardeşlerini öz nefislerine tercih ederler.” (2)

 3-Yine bir başka yerde, Allah, insanlığa sunduğu iki Masum’un o güzelim ve övgüler dolu eylemini Kuran da ebedileştirerek kullarının örnek almalarını sağlamıştır.

Adına “İnsan”, “Dehr” veya “Hel Eta” denilen kuran’ın 76. suresinde Hz. Ali (a.s)  Hz. Fatıma (s.a) Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) (Tümüne Allah’ın salât ve selamı olsun) yaptıkları muazzam özveri karşısında onları fevkalade överek ve insanlığın bu örnek davranıştan dersler almaları için şöyle buyurmaktadır:

"Kendileri pek ihtiyaç duydukları halde, yemeklerini yoksul, yetim ve esire yedirirler de: "Biz size ancak Allah’ın rızası için yedirmedeyiz. Sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne de bir teşekkür!" (3)

 Bu ayetin nüzul sebebini bütün Müslümanlar duymuştur. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in (a.s) hastalanması üzerine Hz. Ali’yle (a.s) Hz. Fatıma (s.a) üç gün oruç adağında bulunurlar ve adaklarını yerine getirirler. Hz. Ali (a.s) çalışıp biraz arpa getirir, Hz. Zehra (a.s) bundan ekmek pişirir. İftar sırasında bir miskin -fakir- kapıyı çalar, ekmeklerini ona verirler. Diğer iki gecede de bir yetim ve bir esir kapıyı çalar ve yegane iftarlıkları olan ekmeklerini onlara verirler ki; bunun üzerine yukarıdaki ayetler nazil olur.

 Evet kendilerinin ihtiyacı olduğu halde başkalarını kendilerinden önde görmek ve sofralarında olanı onlara vermek aslında tüm insanlığa engin birer ders ve öğretidir. Burada aslında iki hususa dikkat etmemizde fayda vardır:

Birinci husus:

 Herhangi bir eylem, Allah rızası için olursa değer ve önem kazanır. Nitekim Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (s.a) Allah’ın yüce kuranında övdüğü eylemin temelinde Allah’ın rızasına vurgu yapılarak Allah, Onların yaptıkları eylemin temelinde kendi rızasını gözetmeleri hususunda şöyle buyurmuştur:"Biz, size ancak Allah’ın rızası için yedirmedeyiz”.

İkinci Husus:

 İnsanın, kendi ihtiyacı olduğu halde, başkalarını kendisinden önde görmesi ve onların ihtiyaçlarına yönelmesi asıl erdemlik; ve asıl fazilet’te buradan kaynaklanmaktadır. En zor şartlarda dahi insanın başkalarını kendinde önde tutması ve onlara faydalı olması, Allah’ın en sevdiği amellerin başında gelir.

 4- Yüce İslam peygamberi (s.a.a) bir hadisinde şöyle buyurmuşlar: “ Her kim bir mümin’in sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarını giderir.”(4)

Önemli olan Allah için, O’nun rızası için, dini kardeşini görmek; o ihtiyacını dillendirmeden onun yardımına koşmaktır. Ne üzücüdür ki; din kardeşlerimizin ihtiyaçlarını görmek bir tarafa, onların istemelerine rağmen yaralarına merhem olamamak,dertlerine derman olamamak. Yine Allahın Resul’ünden (s.a.a):

 "Allah katında insanların en sevimlisi kimdir?" diye sorulduğu zaman şöyle buyurdular: "İnsanlara en faydalı olanıdır.” İnsanların yaralarına merhem olmak, gözyaşlarını silmek dertlerine ortak olmak aslında ahiretimiz için en güzel yatırım değil mi? Gözlerin ağlayacağı bir gün için en güzel bir hazırlık değil mi?

 Öyleyse bu fani dünyada bizler abesle iştigal yerine ve oyunun birer aktörleri olma yerine Allahın rızasını gözeterek onun verdiği imkânları onun rızasında önderlerimiz ve imamlarımızı (a.s) örnek alarak şu fani dünyadan ebedi dünyamıza hazırlık yapmaktan daha doğru ne olabilir ki?

Yine Resulullah (s.a.a) bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar:

“Her kim, bir aç mümin’i doyurursa; Allah, Cennetin meyveleriyle onu doyurur. Her kim bir susayana su verirse; Allah, onu Kevser suyuyla doyurur. Her kim bir ihtiyaçlıyı giydirirse; Allah, onu cennetin el sürülmemiş ipekleriyle giydirir.”(5)

5- Yine kuran Ali İmran suresinin 92. ayetinde şöyle buyuruyor:

“Kesin olarak hayır ve ihsan mertebesine erişmezsiniz sevdiğiniz şeyleri harcamadıkça ve şüphe yok ki Allah, harcadığınız şeyleri bilir.”(6)

Allah Resulü’nün (s.a.a) kızı Hz. Fatıma’nın, (s.a) gelin giderken aldığı gömleği yoksula vermesi üzerine babaları, Allah’ın Resulü (s.a.a) “kızım neden eski gömleğini giymişsin” diye sorduklarında Hz. Fatıma (s.a Babaları Allahın Resulüne (s.a.a)) şöyle arz etmişler: “ Babacan bir fakir kapıya geldi ve seslenerek: “ Vahyin hanedanın kapısından bir eski gömlek istiyorum dedi.” Bunu duyunca sizin aldığınız gömleği verdim; çünkü Allah kuran da şöyle buyuruyor:

“Kesin olarak hayır ve ihsan mertebesine erişmezsiniz sevdiğiniz şeyleri harcamadıkça ve şüphe yok ki Allah, harcadığınız şeyleri bilir.”(5)

“Ben de onu sevdiğim için ve yeni olduğu için ona verdim.”

Allahın resulü (s.a.a) şöyle buyurdular: “ Baban sana feda olsun ey Fatıma’can.” Bazı hadislerde Hz. Fatıma’yı bağrına basarak öperek şöyle buyurdular: “ Baban sana feda olsun ey Fatıma’can.”  (7)

Konuyu, Hz. Fatıma’nın (s.a) kalplerimizi nurlandıran buyruğuyla sonlandırmanın en güzeli olacağını düşündük:

Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyuruyor:

“ Dünyanızdan üç şeyi sevdim;

  • Kuran okumayı
  •  Babam Resulün mübarek yüzüne bakmayı
  •  Allah için yardım etmeyi ve ihsandan bulunmayı.”
  •  

Allah, bizleri, can değil canan diyen ve canan yolunda gereğini yapan rızasına ulaşan kullarından eylesin. Hayır, ve bereket üç aylarda Allah hayırlarımızı ve dualarımızı huzurunda kabul eylesin…

 --------------------------------

(1) - Bihar-ül Envar, c.43,s.82. Keşf’ul- Ğumme, c.2,s.25. Beyt’ul- Ahzan, s.22. Nehc’ul- Hayat, s.149.

[2]- Haşr, 9.

[3]- İnsan, 8-9.

(4) - Bihar-ül Envar,

(5) Sefinet-ul Bihar: C:7 S :479

 (6)- Ali İmran/92

(7)- Reyahini Şer’iyye  

http://www.caferider.com.tr/once-canan-sonra-can_m.html