Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
5 soruda 'Yahudi Ulus Devleti' kararı nedir?
İsrail'in bir anayasası olmadığı için devletin anayasası mesabesindeki "temel kanunlarının" içine girecek olan yasayla İsrail devleti, tüm dünya Yahudilerinin temsilcisi etnik-dini bir devlet olarak tanımlanıyor.
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
21-07-2018 09:21 - 473 Okunma
İsrail meclisindeki (Knesset) Anayasa ve Yasama Komisyonunun, 13 Mart 2018 tarihinde onayladığı yasa taslağı dün itibariyel yasalaştı. Yahudi ulus devlet yasa tasarısı ile İsrail'de yaşayan Müslüman ve Hristiyanları zor günler bekliyor.
 
Ne zaman ortaya çıktı?
 
Bu yasayla ilgili fikir ilk defa 2009’da şu anda Hatnuah Partisi’nin lideri olan Tzipi Livni tarafından dile getirilmişti. Ancak kanun metni daha sonra Likud Partisi’nden eski Şin Bet (İsrail Gizli Servisi) direktörü Avi Dichter tarafından kaleme alındı. Binyamin Netanyahu bu fikre dört elle sarılarak bir yasa tasarısı haline getirdi.
 
Tasarı önce 24 Kasım 2014’te (11’e karşı 14 oyla) bakanlar kurulunun onayını aldı. 2015 yılında da bir girişimde bulunuldu ancak meclisteki sert tepkiler yüzünden teklif geri çekildi. Mayıs 2017’de ise İsrail Parlamentosu, tasarının Yasama Komisyonu’na sunulmasını kabul etti ve bu aşamada başarıyla sonuçlandı. Söz konusu kanun taslağı İsrail meclisindeki üç ayrı oturumda oy çokluğuyla kabul edilerek yasalaştı.
 
Yasa tasarısında neler var?
 
Gündeme geldiği andan itibaren tasarı İsrail Meclisi’ndeki (Knesset) siyasi partilerden -Hamas başta olmak üzere- Filistin’i temsil eden tüm siyasi gruplara, İsrail’in Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’den çeşitli insan hakları kuruluşlarına kadar çok farklı kesimler tarafından eleştirildi. En fazla tepki çeken maddeler ise şöyle:
 
• “İsrail Demokratik Yahudi Cumhuriyeti” ismi “İsrail Ulusal Yahudi Devleti” olarak değiştirilecek,
• İsrail bir Yahudi devletidir,
• Ülkede kendi kaderini tayin etme hakkı yalnız Yahudilere aittir,
• İsrail dünyadaki bütün Yahudilerin tarihi anavatanıdır,
• Dünyadaki tüm Yahudilerin anavatana dönme hakkı vardır,
• Hukukta bir boşluk olduğunda Yahudi şeriatı referans alınacaktır,
• İsrail’in başkenti Kudüs’tür,
• Yahudilerin dini bayramları, özel günleri resmi tatil sayılacak,
• Bağımsızlık günü devletin resmi bayramıdır,
• Ülkenin resmi dili İbranicedir,
• İbranice takvim devletin resmi takvimidir,
• Sadece Yahudiler bayrak, milli marş gibi dini ve milli sembollere sahip olabilir, 
• Tüm İsrail vatandaşları eşit haklara sahiptir,
• Bu “temel yasa” ancak Knesset’in çoğunluğu tarafından kabul edilen başka bir “temel yasa” ile değiştirilebilir.
 
Tasarı Yahudiler ve İsrail için ne anlama geliyor?
 
İsrail’in bağımsızlık bildirgesi “Yahudi halkı için Yahudi devleti” ilkesi etrafında şekillenmişti. İsrail her zaman Yahudi dini ve kimliğiyle özdeşleşen bir devlet oldu. Bu yüzden pek çok Yahudi siyasetçi veya araştırmacı Netanyahu hükümetinin ısrarla yasalaştırmak istediği bu tasarıyı gereksiz görüyor. Çünkü Yahudilerin dili, dini ve kültürleri tehdit altında değil. Kısacası tasarı İsrail’deki Yahudilerin hayatında büyük değişiklere yol açmayacak. Ancak İsrail devlet yapısı için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
 
Bu tasarıyla Netanyahu hükümeti devlet içinde siyasi tıkanıklıklara yol açan bazı problemleri aşmayı hedefliyor. Bunlardan biri Ultra-Ortodosk Yahudilerin devletle ilişkisi. Ortodoks Yahudiler için dinin, modern devlet yapısındaki yeri netameli bir konu. Dolayısıyla tasarının hedefinde farklı dini yorumları benimseyen Yahudileri aynı potada tutabilmek ve Haredileri devlete entegre etmek var.
 
Buna ihtiyaç da var zira 2017’nin Kasım’ında İsrail Sağlık Bakanı Yaakov Litzman kutsal sayılan Cumartesi günündeki çalışma yasağına (Şabat) uyulmadığı için istifa etti. Şabat krizi daha önce de iki hükümetin düşmesine yol açmıştı (1976’da İzak Rabin ve 1999’da Ehud Barak hükümetleri). Gelecekte radikal Yahudileri temsil eden partilerle yapılacak koalisyon hükümetleri de aynı krizle karşılaşabilirler. Bu sebeple tasarıda yer alan “Hukukta bir boşluk olduğunda Yahudi şeriatı referans alınacaktır”, “Yahudilerin dini bayramları, özel günleri resmi tatil sayılacak” maddeleri ve İbranice takvimin resmi takvim yapılması İsrail iç siyasetindeki bu sorunu aşmaya yönelik.
 
Yasayla çözülmek istenilen bir problem de yasama ve yürütme organları ile yargı arasındaki uyuşmazlıkları gidermek. Başka bir ifadeyle hükümetler ile İsrail Yüksek Mahkemesi arasında ortaya çıkan zıtlaşmalara son vermek. Yani yargıyı kontrol etmek…
 
2015’te Filistinli bir grup Batı Şeria’ya Amona Yahudi Yerleşkesi’nin yapılmasına itiraz ederek konuyu -anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle- İsrail Yüksek Mahkemesi’ne taşıdı. Davaya bakan savcı Filistinlileri haklı buldu ve İsrail’i “kendine ait olmayan topraklarda yerleşim birimi kurmakla” suçladı ve ardından yargı ile yürütme erkleri arasında siyasi bir kriz patlak verdi. Tasarı yasalaştığında İsrail Yüksek Mahkemesi bu temel ilkeler dışına çıkamayacak.
 
Filistinlilerin hayatını nasıl etkileyecek?
 
Tasarının ırkçı ve anti-demokratik karakterine dikkat çeken Filistinli siyasi gruplar bu eleştirilerinde hiç de haksız değiller. Çünkü taslak “vatandaşlığı” Yahudi dini üzerinden yeniden tanımlıyor. Ülkedeki nüfusun %20’sini oluşturan Filistinli Araplar bütün vatandaşlık haklarından mahrum kalacaklar. Kendilerine yapılan ayrımcılık ve hukuksuz uygulamalar artacak ve buna karşı koyacak anayasal hakları kalmayacak. -Uygulamada İsrail güçleri tarafından istismar edilse de- 1948 bağımsızlık bildirgesi eşit vatandaşlık ilkesini savunuyordu. Kısacası İsrail’in hedefi Filistinlileri tamamen “ötekileştirmek”.
 
Tasarı Filistinlilerin bu topraklar üzerindeki tarihi ve kültürel varlığını da yok sayıyor. Dünyadaki tüm Yahudiler için “anavatan” kabul edilen bu toprakların kapıları, Arap-İsrail savaşları sırasında mülteci haline gelen Filistinliler için ebediyen mühürlenecek.
 
Arapçanın resmi dil statüsünden çıkarılması yeni gerilimlere kapı aralayacak. İsrail belediyelerinde çalışan Filistinlilere yönelik işten çıkarma vakaları artacak. Yine sadece Yahudilerin dini günlerinin tatil ilan edilmesi Hıristiyanlar için de Müslümanlar için de büyük problem.
 
Tasarı ayrıca zulme uğrayan Filistinlilerin mahkemelerden umutlarını tamamen kesmeleri anlamına geliyor. İsrail Yüksek Mahkemesi’ne taşınan bazı davalarda Filistinlilerin mağduriyetleri karşılık bulabiliyordu. Mesela 3 Yahudi yerleşimci tarafından öldürülen 16 yaşındaki Muhammed Ebu Hudayr davasında İsrail Yüksek Mahkemesi, Filistinleri haklı bulmuş ve zanlılara ağır cezalar vermişti. Tasarı yasalaştığında Filistinlilerin kendilerine yapılan hak ihlallerine karşı başvurabilecekleri bir mercii kalmayacak.
 
Uluslararası boyutu ve İsrail-Filistin sorununa yansımaları ne olabilir?
 
Tasarının bir de uluslararası boyutu var.
 
Oslo Anlaşması öncesine baktığımızda barış görüşmelerini tıkayan en büyük engel Filistinlilerin, İsrail’in varlığını tanımamasıydı. Bu sebeple her çözüm girişimi, daha taraflar masaya oturmadan sona eriyordu. Tasarının ilk maddesinde yeni bir devlet tanımı yapılıyor ve İsrail bundan sonra Filistinliler ve arabulucu ülkeler karşısında aynı uzlaşmaz tavrı tekrarlayacak. Başbakan Binyamin Netanyahu daha tasarı yasalaşmadan bunu açıkça dile getirdi bile.
 
Öte yandan bu talebi yerine getirmek İsrail’in Filistin topraklarının tek sahibi olduğunu kabul etmek anlamına geliyor. Çünkü tasarı metni -Kudüs’ün statüsü, Filistinli mültecilerin durumu ve Yahudi yerleşimciler meselesi gibi- İsrail-Filistin sorunun temel maddelerini tartışmaya kapatmış oluyor. Bu bağlamda iki devletli çözüm sürecinin de anlamını yitireceği ortada. Zaten FKÖ tasarıyı bu yüzden eleştiriyor.
 
Ayrıca İsrail tasarıyı, geçmişte yapmış olduğu uluslararası anlaşmaların (Oslo gibi) kendisine yüklediği sorumluluklardan kaçmak için de kullanabilir. Gelecekteki İsrail hükümetleri “eski İsrail devleti” ile yapılmış bu anlaşmaların kendilerini bağlamadığını ileri sürebilirler. Yine Filistinli gruplarla üzerinde uzlaşılmış hususlar da geçerliliğini yitirebilir.
 
Kısacası bu tasarıyla İsrail uluslararası düzlemdeki söylemini değiştirecek. Bu güne kadar Filistin’de “İsrail’in de yaşama hakkı var” diyordu; bundan sonra İsrail “bu topraklarda sadece benim yaşama hakkım var” mottosunu benimseyecek.
 
Kaynak: Kudüs 
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
21-07-2018 09:21 - 473 Okunma
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
26-04-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım