Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Özgündüz: "Seçim Sadece Demokratik Bir Yarıştır"
Halkalı Zeynebiye Camii'nde 29 Mart 2019 Cuma hutbesinde binlerce kişiye seslenen Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz güncel konulara değindi.
Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
- 1263 Okunma

Özgündüz: "Bugün konum Hz. Emir-el Müminin (a.s) 63. Hutbesiyle 76. Hutbesinden paragraflar olacak. Kısa iki hutbedir. Allah gönlümüzü hakkı anlamayı, onun ahkâmını dinlemeyi, duymayı nasip etsin.

Ahiret sınavımız, bu dünyada bir öğrencinin üniversite sınavına girme sürecinden daha kısadır. Mesela üniversite sınavın ömründe 100.000’de birdir. Ama bu hayatın boyunca olduğun dünya sınavın üniversite sınavına oranla çok daha kısadır çünkü sonrasında onu sonsuzlukla kıyaslarsın.

Emir-el Müminin tam da buna dikkat çekerek buyuruyor ki: ‘’Bu kısacık ömrü nasıl değerlendirdiniz? Burada da çalışman karşısında ne alacaksan alacaksın.’’

Mesela birisi gelip burada sabah akşam namaz kılsa iyi çalışmış olmaz. Ama birisi elinden geldiği kadar bir şeyler üretiyor; bilgi üretiyor, iş üretiyor, sanayi üretiyor, tarım üretiyor… Ben o üretenin bir tanesini bu sabah akşam ibadet edenin binine değişmem. Farz namazlarını kastetmiyorum zaten onlar adı üstünde farzdır.

Hz. Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki: ‘’ Dünya için öyle çalışın ki hiç ölmeyecekmişsiniz gibi ama bunu yaparken dengeyi kaybetmeyin, ahiret içinde öyle çalışın ki yarın ölecekmiş gibi.’’

Allah bize günde 17 rekât namaz farz kılmıştır. Ortalama günde yarım saat eder. Yani 24 saatin yarım saatini ibadete ayıracaksın. İstirahate de 8 saat ayır. Birkaç saatini de zihinsel yorgunluğunu atman için çeşitli dinlenmelere ayırabilirsin. Kalanın hepsini üretmek için ayır. O çalışmalardaki alın terin, gazinin yarasından akan kandan daha kutsaldır. Üreteceksin, hep tüketici olmayacaksın.

Allah aşkı için yapıyorsan üretmekte ibadettir. Benim anlayamadığım; birçok Müslümanında, birçok İslam hocalarının da anlayamadığı nokta da budur ki: Millete ‘’Bu dünyadan elini ayağını çekmen gerek, bu dünyayı unutman gerek’’ diyerek, bu zihniyeti ortaya koyarak Müslüman âlemini tembelleştirip geri koymak İslam’a ihanettir.

Fakat şunu diyor Hz. Ali (a.s) Nehcü’l Belâğa’nın 63. Hutbesinde: ‘’Dünya için çalıştıklarınızı da, dünya kazancınızı da, dünya için ürettiklerinizi de ahiret için endeksleyin. Bunları ahireti düşünerek yapın.’’

Bir adam Allah rızasını düşünerek, milletini ve devletini düşünerek diyor ki: ‘’Ülkem ileri gitsin, ülkem kalkınsın, geri kalmasın, düşman üstünlüğü ele geçirmesin, küffar kötü emellerini gerçekleştiremesin…’’ ve bu uğurda üretiyor, çalışıyor, ter döküyor. Bir başkasıysa gece gündüz tesbihe sarılmış, ibadet ediyor. Hangisi daha iyidir? Bunun tesbih çekmesinden onun çalışması daha değerlidir.

Ama Allah’ı unutarak çalışmasın, zaten dedik ki Allah rızasını gözeterek çalışıyor. Ümmet-i Muhammed için, ülkesi için. En güzel ibadettir bu. Allah seni kalkamayacağın yükün altına sokmaz. Gücün kadar çalış üret. Maksadın dünya yaşamını güzel geçirmekse üniversite sınavı gibi olacak, o 3 saatlik sınav bittikten sonra elinde avucunda hiçbir şey olmayacak. Ama ahiretin için çalışırsan, sonsuz bir kazanca sahip olacaksın. Müslüman, kâfire muhtaç olmasın. Ülken diğer ülkeler karşısında boynu bükük kalmasın. Gelecek nesillerin onların kölesi olmasın.

Hz. Ali (a.s) tam hutbesinde bunlara değiniyor. Çünkü böyle amaçların olmadığında hain oluyorsun. Çünkü dünya sadece senin için oluyor, sen öyle sanıyorsun. Gözünü dünyaya dikersen, sadece onu istersen o seni kör edecek. Ama kim onunla gözünü açarsa, ibret alırsa ki dünyada yeterince ibret vardır. Mesela Karun, Hz. Musa (a.s) zekât istediğinde verseydi ne olacaktı k? Karun dedi ki: ‘’Neden vereyim?’’.   Hz. Musa ‘’Onu sana Allah verdi, sen de fakirlerle paylaş.’’ Dediğinde Karun dedi ki ‘’Ne Allah vermesi? Ben kendi çalışmalarımla kazandım, madem Allah veriyor, fakirlere de versin.’’

Karun’un malvarlığını develer taşıyormuş. Koca bir kervan sadece Karun’un hazinesini taşıyormuş. Ne oldu peki? Bu kadar para hayatının alınmasına engel olabildi mi?

Hz. Hatice-i Kübra gencecik bir kızken babasının verdiği bir takım sermaye ile yaptığı işi öyle geliştirdi ki 5-10 sene içerisinde Arap yarımadasının en büyük zengini oldu. Bütün Kureyş gençlerini işsizlikten kurtardı. Yarın (30.03.2019) İkitelli’deki camimizde hem Hz. Ebu Talip’in hem Hz. Hatice’nin İslam’a emeklerini konuşacağız inşallah… Mekke açlıktan kırılırken, geçim kaynağı olarak birbirini yağmalarken Hz. Muhammed’in dedesinin babası Haşim güney-kuzey ticaret yolunu açmıştı. Hz. Hatice’de bunu geliştirdi, doğu-batı yönünde giden bir yol yaptı. Asya’dan Afrika’ya kadar.  Ve üç sene süren mutlak ambargo uygulanmaya başlandığında ki bu ambargo döneminde Müslümanlarla evlenmek, bir avuç su vermek, bir kaşık tuz vermek bile yasaktı. Böyle bir dönemde üç sene boyunca bütün Müslümanların geçimini sağladı. Üç sene Müslümanlar, Hz. Hatice’nin serveti ile ayakta kaldılar. Böyle servete can feda. Hatice-i Kübra’ya, Allah’ın her gün özel selamını getiriyordu Cebrail.

İşte üreten insan böyledir. Bazı Emevi yandaşlar onun adını batıl etmeye çalıştıkları için Hz. Muhammed’e (s.a.v) hesap vermek zorunda kalacaklar, Allah’a hesap vermek zorunda kalacaklar. İslam’a malıyla, canıyla hizmet eden ilk Mümineden bahsediyoruz. Ve Peygamberimiz (s.a.v) ‘’Hz. Hatice’den daha hayırlı bir eşim olmadı.’’ Buyurmuştur. Hz. Muhammed’e (s.a.v) evlat veren tek eşidir.

İslam’ı kötü tanıtanların yüzü kara olsun. Kötü tanıttılar ve kimse de ne yazık ki onlara sesini çıkarmadı. Hatta destekledi, para gönderdi. Ne rezaletler yaşandı. Bebekler öldürüldü, ceninler öldürüldü ve birileri de olanlara alkış tuttu. Adamlar çaldı çırptı, 7000 yıllık eserleri kaçırdılar, 700 yıllık İslam’ın eserlerini yok ettiler. Ümmetin bir kısmı alkış tuttu bu olanlara. Ve onlar emperyalizme bu yönüyle hizmet ediyorken, diğer yönüyle de İslam’ın çehresini kirlettiler. İslam bir anda vahşet dini, katliam dini oldu insanların gözünde. Dinimiz bize diyor ki: ‘’Gücünüz her zaman düşmanlarınızdan daha üstün olsun ki caydırıcı olsun gücünüz, düşmanlarınız cesaret edip size saldıramasınlar.’’ Bunu göz ardı edip gece- gündüz gidip tesbih sallamak İslam değildir. Günde 17 rekât sana farz kılınmıştır, kalanını üretime ayır. İslam anlaşılmaz bir şey de değil, karmaşık bir şey de değildir.

Kur’an da öldür emri de vardır ama bu hüküm hükümetindir. Kur’an Kerim’i her tutan, iki kelime Arapça öğrenen veya Türkçe mealiyle yorumlayanın yetkisinde değildir. Seni kim görevlendirdi de hem yasama, hem yürütme, hem de infaz memurluğu yetkisine sahipsin. Bu yetkiler devletin ve devletin izin verdiği kurumlarındır. Herkes kendi düşüncesine göre Kur’an-ı Kerim’i yorumlamaya gidiyor. Aksine Kur’an-ı Kerim’e göre kendimizi düzeltmeliyiz.

Peygamber (s.a.v) buyurmuştur ki: ‘’ Kur’an Ali ile birliktedir. Yani Ali yaşayan Kur’an’dır. Hak, Ali iledir; Ali, Hak iledir.’’ Hz. Ömer’de bunu demiştir.

 Şimdi bakın, mezhep ayrımcılığını bırakın. Ömer de, Ali de aynı cephede savaşmışlardır, birbirlerinin karşısında değil. Hz. Ebubekir halife seçilince Ebu Süfyan, Hz. Ali’nin yanına gelmiş ve demiştir ki: ‘’Ben Şam’ın süvarileri ile birlikte Mekke’nin altını üstüne getiririm. Eğer istersen halifeliğe seni getirebiliriz Ali.’’ Bunu söyledikten sonra Hz. Ali (a.s) onu huzurundan kovmuştur. Yani bu mezhep savaşı meselesi değildir. İslam hakikattir. Hepimizin arayıp bulması gereken hakikattir. Bir elimizde Kur’an, diğer elimizde Hz. Muhammed (s.a.v) ile Ehl-i Beyt olursa bu hakikati bulabiliriz. Yoksa belirli güruhların ilahlaştırdığı insanların peşinden giderek İslam’ı paramparça ederiz ve doğru yoldan çıkarız.

Doğru yolu bilecek ilme sahip, gösterdiği yolun hak olduğuna inandığınız rehberin de eteğine asılıp doğru yolu bulana da Allah rahmet etsin. Bu da Hz. Ali’nin 76. Hutbesindendir.

Şarlatanların peşine takılmayın, sömürücülerin peşine takılmayın, yalancıların, din tüccarlarının peşine takılmayın.

 Buradaki sözümü bitirdim, gelelim günümüze.

İki gün sonra seçim var. Allah ülkemize bu seçimi hayırlı etsin. Ülkede iç savaş değildir bu, demokratik yarıştır. Kim kazanırsa kazansın biz bunu düşmanlık sebebi yapmazsak biz kazanmış olacağız, devletimiz kazanmış olacağız. Yok; seçimi, demokratik yarışı bir iç savaşa dönüştürürsek, vatanı bölersek, bu hususta insanlar ölürse bu seçimin kazananı düşman olacaktır. Gemimizi batırmamalıyız, seçimi de bir demokratik bir yarıştan öteye taşımamalıyız.

Ülkeyi yönetme hakkı yasalara göre kimindir? Halkındır.  Yönetme hakkını halk verir ve bu yönetme hakkını da meşru verir. Mutlak bir yetki söz konusu değildir.

 Muhtarlık için köylerde muhtar adayları var. Şimdi onlar 2000 TL maaş alacaklar dağın başında. Bunun için 15 nüfuslu yerde 5 aday çıkıyor çünkü menfaat meselesi var. Bunun için köylülerin birbirini vurması, komşuluklarını bitirmesi hiç doğru bir şey değil. Bakın köyünüze, kimin daha iyi hizmet edeceğini düşünüyorsanız onu destekleyin ve onu kazandırın. Ama diyorsanız ‘’Sevdiğim adam aylık alsın, köy geri kalsa da önemli değil.’’ işte burada sıkıntı var.

 Şehirlerde fazla da önemi kalmadı sanırım. Ama camia olarak birisini kendi aranızdan seçtiniz ve ‘’Adayımız budur.’’ Dediyseniz adayınızı yarı yolda bırakmayın ve sandıklardan adayınız çıkması için demokratik gayret gösterin.

Belediye başkanlıkları ve meclis üyelikleri için, genel seçimler için 40 yıldır ne dedik? Benim fermanım, desturum değil ki karar. Ben sadece sizin sözcülüğünü yapıyorum. Listelere bakacağız ve kimler bizi ne kadar önemsediyse biz de onlara o kadar karşılık vereceğiz dedik.

Şimdi, Nevruz bayramınız mübarek olsun. Bu bayramda İstanbul için yarışan ve kazanması muhtemel iki aday da bizi ziyaret etti. Ama yine birileri beni yanlış okudu, yine beni yanlış yorumladı. Sanki tarafımı belli etmişim, adayımı göstermişim gibi.

Ali Özgündüz Bey de, Şamil Ayrım bey de bizi yüz akıyla temsil ediyorlar. Biz partisinden ziyade, kendi adaylarımızı destekliyoruz. Bu da bizim demokratik hakkımızdır. Peki, İmamoğlu ile burada görüştük, taleplerimizi ilettik. Biz birliğin ve dirliğin, birilerinin seçilmesinden çok daha önemli olduğunu düşünüyoruz.

Adaylara bakın, vaatlere bakın, bizim taleplerimize bakın ve seçiminizi yapın. Belediye için vaatlerimizi kazanması muhtemel iki adaya Nevruz töreninde sunduk. Artık hayırlısı olsun bu yerel seçimde.

Ve ben diyorum ki: Binali Bey ‘’Evet’’ dediyse; Hayat Parkı’nda İfaspor’un bayrağını, Türk Bayrağı’nın yanında dalgalandırmak için neyi bekliyor? Bu mahallenin takımına, bu mahallenin parkının işletmesini vermekten daha doğal ne olabilir ki? Bir kişiye verilmişti, o da herkesi mağdur etti. Bir gencimizi de öldürdü, ciğerimizi de yandırdı. Bu istek, iki başkana da iletilmiştir.

Odur ki bir şey daha diyorum: AKP Yezit partisi, CHP de Hüseyin partisi değildir. Keza AKP Osmanlı partisi, CHP Atatürk partisi yine değildir. Milliyetçilik de, halkçılık da, Atatürk de, Din de, vatan da hepimizindir. Biz vatanımızın bekasıyla sorunu olmayan her türlü partiyle aynı çizgideyiz.

Allah, birliğimizi dirliğimizi bozmasın, bozmaya çalışanlara da fırsat vermesin. Allah bu seçimi kazasız belasız geçirmemizi nasip etsin inşallah." dedi.

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
- 1263 Okunma
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
09-05-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım