Ana Sayfa İç Gündem Ülke Gündemi Dünya Gündemi Kütüphane Etkinlik Kültür -Sanat- Bilim Haber - Analiz Caferider
Hurafe ve Hurafeperestlik
Hurafe ve Hurafeperestlik

 Kur'an-ı Kerim, İslam Peygamberi’nin gönderilmesinin mukaddes hedeflerini, kısa cümlelerle açıklamıştır. Üzerinde önemle durulması gereken hedeflerinden biri şu ayette beyan edilmiştir:

"Peygamber, onların ağır yüklerini ve üzerlerindeki zincirleri kaldırmada." (1)

Acaba İslam güneşi doğduğu zamanlarda cahiliye Araplarının el ve ayaklarını bağlayan zincirlerden maksat nedir? Maksat, demir zincirler değildir kesinlikle. Bu zincirler, onların fikir ve akıllarının gelişmesini önleyen hurafelerdir. İnsanın fikrine vurulan bir zincir, el- ayağa vurulan zincirlerden daha çok zararlı ve korkunçtur. Çünkü demir zincirler, bir müddetten sonra el-ayaktan açılır ve insan, selim bir akıl ve hurafelerden pak bir düşünceyle yeniden hayat sahasına atılır. Fakat hurafe zincirleri, insanın aklını elinden alır, onu düşünemez hale getirir. Öyle ki zincirde olduğunun farkında bile olamaz. İnsanın fikri salim oldu mu, her türlü demir zincirleri kırabilir, ama fikri salim olmadıkça hiçbir şey yapamaz.

Peygamberimizin en büyük iftiharlarından biri, hurafelerle, efsanelerle savaşması ve insanın aklını hurafeler pasından temizlemesidir. Peygamber- i Ekrem (s.a.v) insanların fikirlerini güçlendirmek ve her türlü hurafeyle savaşmak için gelmişti.

Halka tahakküm etmekten başka hiç bir maksatları olmayan dünya siyasetçileri, her olaydan kendi lehlerine yararlanmaya çalışırlar. Halkın hurafe inançları onların hüküm sürmesine yardımcı oluyorsa, onları yaymaya çalışıp insanların inançlarına saygılı olma adına akıl ölçüsüyle çelişen hurafelerin açıkça savunuculuğunu da yaparlar. Fakat İslam Peygamberi kendisinin ve toplumun zararına olan hurafelerle savaştığı gibi hedefine yardımcı olabilecek hurafe ve boş inançlara da şiddetle karşı koyuyordu. Halkın hurafeler değil, hakikat kulu olmasını istiyordu. Aşağıdaki hikâye bunun bir numunesidir:

Resul-i Ekrem'in (s.a.v) biricik oğlu İbrahim vefat etti. Peygamber onun ölümünde çok üzülmüş ve ağlamıştı. O öldüğü gün güneş tutuldu. Hurafeye düşkün Arap milleti, Güneşin, Peygamber'in musibetinin büyük olduğundan dolayı tutulduğunu sanarak: Güneş, Peygamber'in oğlunun öldüğü için tutulmuştur. "dediler. Bu söz Peygamber'e ulaşınca hemen minbere çıkarak:" Güneş ve ay, Allah'ın sonsuz kudretinin iki ayeti (alameti) dir ve daima onun emrindedirler; hiçbir kimsenin ölümü veya yaşantısı için tutulmazlar. Ay ve güneş tutulduğu zaman ayat namazı kılın" dedi ve minberden inip oradakilerle birlikte ayat namazı kıldı. (2)

Güneşin Peygamber'in oğlunun ölümü için tutulduğu düşüncesi, halkın ona karşı inancının artmasına ve dolayısıyla da getirdiği dinin ilerlemesine yardımcı olabilirdi, fakat o, hurafe yoluyla insanların kalbinde yer etmeye asla razı olmadı.

O'nun hurafe ve boş inançlarla savaşması -ki putperestlikle mücadele etmesi bunun en açık örneğidir- peygamberlik zamanına ait bir şey değildi. O hayatının bütün dönemlerinde, hatta çocukluk çağlarında dahi hurafe ve boş düşüncelerle savaşmaktan geri kalmamıştı.

Hz. Muhammed (s), çölde sütannesi olan Halime'nin yanında kaldığı sırada daha dört yaşındayken bir gün kardeşleriyle birlikte kır gezintisine çıkmak istedi. Halime diyor ki: "Ertesi gün Muhammed'i yıkadım, saçlarına yağ sürdüm, gözlerine sürme çektim, çöl develerinin ona bir zararı dokunmasın diye de boynuna bir Yemen boncuğu (nazar boncuğu) astım. Muhammed boncuğu boynundan çıkarıp bana: "Anneciğim, dedi, daima benimle olan Rabbim beni korur." dedi.  (3)

Cahiliye Araplarının inançlarındaki hurafeler, İslam yıldızının doğduğu gün dünyadaki bütün toplumların inançları, hurafelerle,

Karışmıştı.  Medeni milletlerin kültürleri bile Yunan ve Sasan efsaneleriyle doluydu.

Günümüzde de gelmiş Doğu milletlerinin içerisinde birçok hurafeler vardır. Bir toplum, ilim ve kültür bakımından her ne kadar geride olursa, bir o kadar da hurafe ve batıl düşüncelerin tesirinde kalır.

Arabistan yarımadasının tarihinde de bir sürü hurafe göze çarpmaktadır. Bunların çoğu "Buluğ'ül-Ereb Fi Ma'rifet-i Ahvâl'il-Arab " (4) adlı kitapta şiir ve benzeri deliller eşliğinde bir araya toplatılmıştır. İnsan, bu kitaba veya bu konuda yazılmış olan diğer kitaplara şöyle bir göz attığında cahiliyeArabının beynini dolduran bir yığın hurafelerle karşılaşıyor. Arap milletinin diğer milletlerden geri kalmasının nedenlerinden biri de, şüphesiz ki işte bu hurafelerdir. İslam'ın ilerlemesine de bu hurafeler engel oluyordu. Bu yüzden Peygamber var gücüyle cahiliye kalıntılarını ortadan kaldırmağa çalışıyordu. Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu:

"İslam'a aykırı olan cahiliye adet ve kanunlarını ortadan kaldır. İslam'ın getirdiklerini ise küçüğünden büyüğüne hepsini ihya et." (5)

Peygamber, uzun yıllar boyunca cahiliye fikirleri ve batıl inançları içerisinde yaşayan Arap toplumuna şöyle sesleniyordu:

"Cahiliye adetlerinin tümü benim ayaklarımın altındadır." (6)

 

1) Yağmur yağması için ateş yakmak

İslam öğretilerinin değerini kavrayabilmek için burada bazı örnekler vermeğe çalışacağız:

Arabistan yarımadasında mevsimler çoğunlukla kuru geçer. Yağmur yağması için "Sele" ve "Uşer" isminde iki ağaçtan biraz odun toplar ve bir öküzün kuyruğuna bağlarlardı. Öküzü dağın başına çıkarıp kuyruklarına bağlanan odunları yakarlardı.

Odunlar iyice tutuşunca öküz kaçmaya ve acı acı böğürmeğe başlardı.

Onlar bu vahşicesine işi güya şimşek ve yıldırımı taklit ediyorlar diye yapıyorlardı. Ateş alevlerini şimşek, öküzün acı acı böğürmesini de yıldırım olarak canlandırmaya çalışıyor ve bu işi de yağmurun yağmasında etkili kabul ediyorlardı.

2) İnek su içmediği zaman öküzü vururlardı.

Öküz ve inekleri su içmeleri için su arkının, kenarına götürürlerdi. Bazen öküzler su içer, ama inekler bir türlü içmezlerdi. Onlar, ineklerin su içmemesinin nedenini, öküzlerin boynuzlarında saklı olduğuna inandıkları cinleri sorumlu tutarak kovmak içinde öküzlerin başlarına vuruyorlardı.

3) Hasta bir devenin iyileşmesi için, sağlam bir deveyi dağlarlardı.

Develerin içerisinde bir hastalık baş gösterdiği veya ağız ve dudaklarında bir yara çıktığı zaman, bu hastalığın yayılmasını önlemek için sağlam bir deveyi getirip ağız ve butlarını dağlarlardı.  Fakat bu işi neden yaptıkları belli değildir.  Bu işin, söz konusu hastalığın diğer hastalara bulaşmaması için bir önleyici girişim olduğu ihtimali varsa da, ama bir sürü devenin içinden sadece birinin başına bu belayı getirmeleri, bunun bir hurafe olduğunu, hurafe nedenlere dayandığını ortaya koymaktadır.

4) Ölünün kıyamet günü yaya olarak mahşur olmaması için, kabrinin yanında bir deveyi hapsederlerdi.

Büyük bir adam öldüğü zaman kabrinin yanında bir çukur kazıp bir deve oraya hapseder, ona su ve ot vermezlerdi. Böylece deve orada ölürdü. Bu işten maksatları, ölen kimsenin Kıyamet günü ona binmesi ve yaya olarak dolaşmaması içindi.

5) Ölen kimsenin kabrinin, kenarında bir deveyi boğazlarlardı.

Ölen kimse, hayatında misafirleri ve dostları için deve kestiğinden ölünün yakınları da ona teşekkür ve ikram etmek maksadıyla kabrinin ayakucunda bir deveyi feci bir şekilde öldürürlerdi.

 

 

(1) A'raf Suresi, 157. ayet.

(2) Bihar’ul-Envar, c. 22 s. 155.

(3) Bihar’ul-Envar, c.15,s. 392

(4) Büluğ'ül-Ereb Fi Marifet-i Ahval'il-Arab

Seyyid Muhammed Alusi c.2 s. 286 -369

(5) Tuhef'ül-Ukul, s. 25 ve Sire-i İbn-i Hişam, c.3 s. 412

(6) Sire-i İbn-i Hişam, c.3 s. 412

 

İslam Bu Hurafelerle Nasıl Savaştı?

 

Bu gibi işler, akıl ve mantığa aykırı olduğu bir yana, hayvanlara bir nevi zulüm ve işkencedir de. Eğer bu inanç ve davranışları,  İslam’ın hayvanları himaye konusundaki muhkem kanunlarıyla kıyas edersek, bu dinin o çevredeki fikirlerin tümüne karşı olduğunu hemen itiraf ederiz. Biz burada hayvanları himaye hakkında İslam'ın onlarca emirlerinden sadece birine işaret ediyoruz.

Peygamber-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu: "Her binek hayvanının kendi sahibinin üstünde altı hakkı vardır:

1- İndiği her menzilde ona yem vermeli

2-Bir su kenarından geçtiği zaman su içmesine müsaade etmeli

3- Yüzüne kırbaç vurmamalı

4- Uzun bir konuşma yapacağı zaman onun üzerinden inmeli

5- Götürebildiğinden fazla yüklememeli

6- Gidebildiğinden fazla bir yolu kat etmeye mecbur edilmemelidir." (1)

6) Hastaların Tedavisi

Bir kimseye akrep veya yılan soktuğunda onun boynuna altın ziynetler asılır ve yanında bakır veya kalay bulundurulursa onun öleceğine inanırlardı.

Çoğunlukla hasta köpeklerin ısırmasıyla meydana gelen kuduz hastalığını, yaranın üzerine kabile büyüğünün kanından biraz sürerek tedavi etmeye çalışırlardı. Bir adamda delilik alametleri görünmeye başladığı zaman güya kötü ruhları kovmak için pis nesnelerden medet umar, o adamın boynuna necis bir bez ile ölülerin kemiğini asarlardı. Çocuklarını cin çarpmasın diye tilki ve kedi dişlerini bir ipe bağlayarak çocukların boynuna takarlardı. Çocuklarının ağız ve dudakları uçukladığı zaman çocuğun annesi başına bir kalbur alarak kabile halkından ekmek ve hurma toplayıp köpeklere verirdi. Bu iş yapılınca çocuğun ağız ve dudağının iyileşeceğine inanıyorlardı.

Diğer kabile kadınları da çocuklarının o ekmek ve hurmalardan yemesine izin vermezlerdi. Çünkü yedikleri takdirde onların da hastalanacağından korkuyorlardı.

Cilt hastalıklarını tedavi etmek için de bedenlerine tükürük sürerlerdi.. Bir adamın hastalığı da uzun sürdü mü hastanın, cinlerin malı olan bir yılan veya başka bir hayvanı öldürdüğünü düşünerek cinlerden özür dilemek için çamurdan deve şeklinde heykeller yapıp, üzerlerine arpa, buğday ve hurma yükleyerek bu mağaranın önüne bırakırlardı. Ertesi gün aynı yere gelip bakarlardı: Yüklere el değmişse, bunu hediyelerinin kabul olduğunun işareti bilip hastanın hemen iyileşeceğine inanırlardı. Ama eğer yükler el değmeden öylece duruyorsa, o zaman da hediyelerinin az olduğuna, bu sebeple de cinlerin onu kabul etmediğine inanırlardı.

 

İslam’ın bu hurafelerle mücadelesi:

İslam çeşitli yollarla bu hurafelere karşı koymuş, onlarla şiddetle savaşmıştır. Hastalarını büyülü taşlar ve kemik dizili gerdanlıklarla tedavi eden göçebe Araplardan bir grup Resulullah (s.a.v )'ın huzuruna gelip bitkiler ve tıbbî ilaçlarla tedavi hakkında sorunca şöyle buyurdu: "Hastalanan her şahıs kendi ilacını aramalıdır. Zira derdi yaratan Allah, dermanını da yaratmıştır." (1)

Sa'd b. Ebi Vakkas kalp hastalığına yakalandığı zaman Resulullah ona,  Sakifli ünlü hekim Haris-i Kelde’nin yanına gitmesini söylemiş, kendisi de bizzat ona bir ilacı tavsiye etmiştir. (2)

Üstelik büyülü gerdanlıkların hiç bir etkisi olmadığı hakkında din büyüklerinden birçok açıklamalar nakledilmiştir. Bu hususta iki hadisi nakletmekle yetiniyoruz:

1) Çocuğu boğaz hastalığına yakalanan bir kişi, büyülü gerdanlıklarla Peygamber'in huzuruna geldi. Peygamber (s.a.v) : "Çocuklarınızı böyle şeylerle korkutmayın. Bu hastalığın tedavisi için Hindistan öd ağacının usaresinden yararlanın," diye buyurdu. (3)

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

"Muskaların çoğu şirktir." (4)

Peygamber ve onun değerli vasileri, halka birçok ilaçlar tavsiye ederek ki bunlar, büyük İslam muhaddisleri tarafından "Tıbb'un-Nebi", "Tıbb'ur-Rıza" vb. unvanlar altında bir araya getirilmiştir- cahiliye zamanı Araplarının duçar oldukları hurafelere ağır bir darbe indirdiler.

 

7) Hurafelerin Başka Örnekleri

Merak ve korkuyu gidermek için yaptıkları işler:

Bir köye girerken veba hastalığından veya cinden korkacak olurlarsa bu korkularını gidermek için köyün kapısında durup on defa eşek gibi anırıp dururlardı. Bazen de bu işi, boyunlarına tilki kemiği asarak yaparlardı. Bir çölde kayboldukları zaman gömleklerini çıkarıp tersine giyerlerdi. Yolculuğa çıktıklarında karılarının hiyanet etmesinden korktukları zaman bir ağacın gövdesine ya da dalına bir ip bağlarlardı, döndükleri vakit ipi yerinde görürlerse karılarının ihanet etmediklerinden emin olurlardı. Ama eğer ip yerinde olmazsa veya açılmışsa o zaman da kadını ihanetle suçlarlardı. Çocuklarının dişi düştüğünde onu iki parmaklarıyla Güneş'e doğru atarak "Ey Güneş! Bundan daha iyi bir diş ver" derlerdi. Çocuğu yaşamayan bir kadın, yedi defa büyük bir kişinin cesedine ayakla bastığı takdirde çocuğunun yaşayacağına inanırlardı...

Bunlar, cahiliye Araplarının hayat koşullarını daha da bir karartan ve fikirlerinin gelişmesini önleyen bir sürü hurafelerden sadece bazılarıdır.

 

 

(1) Men La Yahzuruh’ul-Fakih, s. 228 Hayvanların haklarıyla ilgili hadislerden haberdar olmak için "Eş-Şûun'ûl-İktisadiye" (s.130–159) kitabına bakınız.

(2) Et-Tac, c.3, s. 178   

(2) Et-Tac, c.3 s. 179

(3) Et-Tac-c.3 s.184    

(4) Sefinet'ül-Bihar, "r-g-y" maddesi 

Paylaşım :
Mail Yazdır Yorum Yaz 0 Yorum
24-05-2012 15:08 - 1929 Okunma
Hurafe ve Hurafeperestlik yazarın diğer yazıları [ Tümü ]
Hurafe ve Hurafeperestlik 24-05-2012 tarihinde eklendi
Caferider Web TV
Video Galeri
Foto Galeri
Yazarlar Tümü
Şirali Bayat
ŞİA-CAFERİ AZERİ MİLLETİNİN YÜCELİŞ SERÜVENİ
Av. Sinan Kılıç
Selahattin Özgündüz’e neden saldırıyorlar?
İbrahim ŞEREN
ALLAH PEYGAMBERİNİ MUHATAP ALARAK YÜCE KURAN’DA ŞÖYLE BUYURUYOR
Mehdi AKSU
İRAN’DA SÜNNİLER!
Hamit Turan
ŞÎR-İ FIZZA
Çayan Uludağ
Mekteb-i Kerbela
Abdullah Turan
İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri
Kasım Alcan
Hiç olmazsa dünyanızda özgür kişiler olun
Namık Kemal Zeybek
Osmanlı'da Alevi Katliamı
Orhan Kiverlioğlu
Biz büyük devlet iken
Seyyid Ahmedi Safi
Tüm Müslümanları ilgilendiren önemli sorun
Hüseyin Çaça
Kerbela Hadisesi-1-
Musa Ayaztekin
Muta Nikahı Nedir, Ne Değildir?
02-05-2024 | Ana Sayfa | Ana Sayfam Yap | Sitenize Ekleyin | Künye | Foto Galeri | Video Galeri | Yazarlar | İletişim | RSS
CaferiDer ® 2012  
Sitede bulunun içerikler ve analizler kaynak gösterilerek alıntılanabilir Tasarım & Yazılım : Network Yazılım